top of page

ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR


Güzel bir Mart gününden herkese merhaba arkadaşlar. Amerikalı yazar Jerome David Salinger'in kaleminden ''Çavdar Tarlasında Çocuklar'' kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle.

Dünya çapında büyük ses getiren kitabın orjinali 1951 yılında yayımlanmıştır. 1978'li yıllarda liselerde derslerde okutulmaya başlanmıştır. Siyasi görüş sunduğu gerekçesiyle yasaklanmıştır. Komünizm propagandası yaptığı söylenmiştir. 1981'de ise sansürlenmiştir. Tüm bunlara rağmen en çok okunan kitap olmuştur.

Kitap, aykırı bir kişiliğe sahip, on yedi yaşındaki Holden Caulfield'in Pennsylvania'daki okul olan Pencey'den atılmasıyla başlar. Kitap, Holden'in Pencey'den atıldıktan sonraki üç gününü kapsar. Tüm olaylar Holden'in gözünden bir konuşma havasında anlatılır. Modern çağ insanının mutsuzluklarını, yüzeysel ve yapmacık ilişkiler sürdürdüklerini ele alır.

Holden, toplumdan nefret eden, insanların davranışlarını ve zaman zaman da kendi davranışlarını sorgulayan bir karakterdir. İçsel sorgulamalarıyla derin düşünen bir portre çizmektedir. Zaman zaman kullandığı argo tabirlerle ve aykırı karakteriyle okuru ön yargılı olmaya sevk edebilir. Holden, Pencey'den atıldıktan sonra eve doğru yola çıkmaya başlar. Bu süreçte oda arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle, kız arkadaşlarıyla yaşadıklarını biz okurlarla paylaşır.

Kitabın en can alıcı ve etkileyici kısmı Holden'in kız kardeşi Phoebe ile olan ilişkisidir. On yaşındaki Phoebe ile sohbetleri, birlikte geçirdikleri vakitler psikolojik olarak doyurucuydu. O satırları okurken fazlasıyla keyif aldığımı söyleyebilirim. Holden ile kız kardeşi Phoebe'nin bir konuşması sırasında Phoebe ona ne olmak istediğini sorduğunda, Holden ''Bir çavdar tarlasında çocukları tutan biri olmak istiyorum'' diye cevap verir. En büyük hayali budur. Ona göre çok çılgıncadır ama tek hayali budur. Tamamıyla masuiyetin sembolüdür bu isteği. 1950'li yıllardaki Beat Kuşağı'na da gönderme yapmaktadır.

Kitabın dili sade, akıcı ve mizah yönünden oldukça kuvvetlidir. Yazar, anlatım tarzıyla ve samimiyetiyle okuru gülümsetmeyi gerçekten de iyi başarıyor.

Postmodernizm akımının olduğu döneme denk gelen kitapta, varoluşun ve hayatın anlamı sorgulanmaktadır. Albert Camus'un ''Yabancı'' ve Oğuz Atay'ın ''Tutunamayanlar'' kitapları ile pek çok yönden benzerlik taşıyan kitapta Holden karakterinin insanlara ve hayata karşı yabancılaşması, iki yüzlü ilişkilere karşı baş kaldırması vurgulanmaktadır.

Holden, kitapta ölen kardeşi Allie'den sıklıkla bahseder. Allie, yaşayan insanlara göre daha masum, daha dürüst ve daha sevecendir. Toplumdaki insanlarla ölen kardeşini karşılaştırır sürekli. Yüzeysel ve yapmacık insanlar hayattayken, Allie neden hayatta değildir? Bu sorunun cevabını gerçekten çok merak etmektedir. Bu yüzden Holden, okuldan kovuluşundan eve dönene kadar asi karakterinden durgun haline dönüşünceye kadar, içten içe Allie'nin yasını tutmaktadır.

Kitapta oluşturduğu Holden karakteri, yazar Salinger'in hayatından izler taşımaktadır. Eğitim hayatı boyunca okullardan atılan Salinger, pek parlak bir öğrenci olamamıştır. Bu yönüyle de kitap, bir bakıma otobiyografik özelliktedir. Kitabının filme uyarlanması için pek çok teklif almasına rağmen, bu teklifleri kabul etmeyen, toplumdan kaçan, aykırı bir kişidir Salinger.

Holden'in, kitabın pek çok yerinde merak ederek sorduğu bir soru da Central Park'taki kışın donan gölün üzerindeki ördeklerin nereye gittiğidir. Bu sorusuna bir türlü yanıt bulamamaktadır ancak karşılaştığı kişilere her fırsatta bu soruyu sormaktadır. Kitabı okurken beni en çok gülümseten kısım da bu olmuştu.

Dünya edebiyatında en çok okunan eserlerden biri olan bu kitap, yazarın okuduğum ilk kitabı olduğu için bir nevi yazarla tanışma kitabım olduğunu söyleyebilirim. Holden Caulfield karakterinin de deyimiyle ''Bu kitaba bittim.'' Ben çok severek okudum, sizlere de mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum arkadaşlar.

Kitapta altını çizdiğim satırları sizlerle paylaşmak isterim:

''Vay canına, öldüğünüzde işiniz gerçekten bitik yani! Ah nerede o günler, gerçekten öldüğüm zaman, şöyle aklı başında biri çıkıp beni denize filan atıverse, ne iyi olurdu. Ne yaparlarsa yapsınlar da, beni lanet bir mezara tıkmasınlar. Pazar günleri millet karnınızın üstüne bir sürü çiçek filan koyacak, daha bir sürü zırvalık. Öldükten sonra çiçeği kim ne yapsın? Yani...''

''Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.''

Bol kitaplı günler, sevgiyle...


Comments


Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page