top of page

YABANCI


Huzurlu bir pazar sabahından herkese merhaba arkadaşlar. Albert Camus'un kaleminden ''Yabancı'' kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle.

Kitap, bir ölüm haberiyle başlar. Başkarakterimiz Meursault, Cezayir'de yaşayan orta sınıf bir Fransız'dır. Annesinin ölümünü düşkünler evinden gelen bir telgrafla öğrenir. Cezayir'in seksen kilometre ötesindeki Marengo'daki düşkünler evine gider. Geceyi annesinin naaşı başında geçirirken gösterdiği duygusuz ve umursamaz tavırları Meursault'un kişiliğine dair ipuçları verir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde fark ederiz ki Meursault yalnızca annesinin ölümüne karşı değil, yaşamdaki her şeye karşı aynı tavırlar içerisindedir. Annesinin ölümünden sonraki gün yaşam onun için tüm normalliğiyle devam eder. Kız arkadaşıyla buluşur, denize giderler, sinemaya giderler. Ancak Meursault'un duygusuz tavırları ilerleyen zamanda başına olaylar açar. Sebepsiz yere bir Arap'ı öldürür. Kitabın en ilgi çekici kısmı Meursault'ın cinayetinden sonraki yargılanış sürecidir. Biz okurlar, topluma karşı yabancılaşmış bir bireyin aforoz edilişine şahitlik ederiz.

Kitaptaki başkarakter Meursault'un karakterinin zeminini oluşturan gerçeklik annesiyle olan ilişkidir. Bunu zaman zaman kitabın satırlarında okurken hissederiz. Cinayete karıştıktan sonra yargılanış aşamasında konu her defasında annesinin cenazesinde tek damla gözyaşı dökmediğine gelir. Arap'ı öldürmesinden ziyade, bu düşünce baz alınarak yargılanır.

Meursault'a karşı yabancı denmesinin sebebi farklı bir ülkeden ya da coğrafyadan gelmiş olmasından değil, içinde bulunduğu topluma karşı yabancı olmasındandır. Nihilist, umursamaz ve duyarsız bir portre çizmektedir. Hayata karşı o kadar derin bir umutsuzluk içerisindedir ki mahkeme salonunda son bir sözün var mı diye sorulduğunda dahi son sözünün olmadığını duygusuz bir ifade ile dile getirmiştir.

Albert Camus, kitabı 1942'li yıllarda kaleme almıştır. Yazar, İkinci Dünya Savaşı yıllarında hayatını kaybetmiş insanlara bir de mahkeme salonlarında idam kararı verilmiş insanların eklenmesini istememektedir. Victor Hugo'nun ''Bir İdam Mahkumun Son Günü'' isimli eserinde olduğu gibi Albert Camus da bu eserinde bir idam karşıtı olduğunu açık ve net bir şekilde belirtmiştir.

Yazarın anlatım dili kısa, sade ve anlaşılırdır. Bolca tasvirlere yer verilerek anlatıma renk katılmıştır. Bir günde okunabilecek türde, ince bir kitaptır. Kitabında her şeye karşı yabancılaşmış, kendi kafasında kurduğu bir dünyada yaşayan bir karakter oluşturmuştur. Kitaptaki tüm karakterlerin isimlerinin yer almasına rağmen, Arap karakterinin isminin yer almaması eleştiri konusu olmuştur.

1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan bu eşsiz ve şahane eseri etkilenerek okuduğumu söyleyebilirim. Sizlere de okumanızı tavsiye ederim arkadaşlar.

Kitapta altını çizdiğim satırları sizlerle paylaşmak isterim:

''Günlerin aynı zamanda hem bu kadar kısa, hem uzun olabileceğini hiç anlamamıştım.''

''İnsan bilmediği şeyleri kafasında hep abartılı canlandırıyor. Oysa, tersine, her şeyin çok yalın olduğunu saptamak zorunda kalmıştım.''

''Ama yüreğimin derinlerinde, en zavallılarınızın bile, günün birinde karanlıklarından kutsal bir yüzün doğuşuna tanık olduğunu da biliyorum.''

Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Comments


Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page