top of page

UÇURTMA AVCISI


Harika bir sonbahar gününden herkese merhaba arkadaşlar. Khaled Hosseini tarafından kaleme alınmış ''Uçurtma Avcısı'' kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle. Uzun zamandır arkadaşlarım tarafından tavsiye edilen bu muhteşem kitabı nihayet okuma fırsatı bulduğum ve sizlerle paylaştığım için mutluyum.

Uluslararası çoksatar listesine girmiş ve sekiz milyonu aşkın kişi tarafından okunmuş olan bu kitap, hem 2006 hem de 2007'de Penguin / Orange Readers's Group Ödülü'nü kazanmıştır. Afganistan doğumlu olan yazarın İngilizce olarak yazdığı ilk roman özelliğini taşımaktadır.

Dünyanın en tehlikeli yerlerinden biri olarak kabul edilen Afganistan'ın başkenti Kabil'in Vezir Ekber Han bölgesinde yaşayan bir peştun olan Emir adında bir çocuğun hikayesi anlatılmaktadır. Peştunlar, Afganistan'ın güneydoğusuyla Pakistan'ın kuzeydoğusunda yaşayan İranlı bir ulustur ve etnik köken olarak Afganistan'ın çoğunluğunu oluşturmaktadır. Hikayenin başkahramanı Emir, annesini 1963 yılında doğumu sırasında kaybetmektedir. Babası ve hizmetkarları Ali ve oğlu Hasan ile birlikte yaşamaktadırlar. Ali ve Hasan, Kabil'de pek sevilmeyen bir azınlığa, Hazaralara mensuptur. Hazaralar ise Afganistan nüfusunun çok küçük bir bölümünü oluşturmaktadır ve kökenlerinin Moğollara dayandığı söylenmektedir. Hasan'ın annesi küçük yaşta oğlu ve eşini terk etmiştir. Anneleri olmayan Hasan ve Emir, aynı evde büyüyüp aynı sütanneyi paylaşmaktadır. Buna rağmen dünyaları farklıdır. Emir, ünlü ve zengin bir iş adamının, Hasan ise onun hizmetkarının oğludur. Farklı iki kökene sahip olan Emir ve Hasan'ın ilişkilerinde etnik kimliklerinin etkileri çokça görülmektedir.

1975 kışında uçurtma şölenlerine katılan Emir ve Hasan'ın o vakte kadar arkadaşlıkları, dostlukları, paylaşımları örnek alınacak niteliktedir. Maceracı ruhları, şen kahkahaları, sevdikleri kitaplar farklı iki dünyada olmalarına rağmen aynıdır. Uçurtma şölenleri sonrasında Emir'in gördüğü olay karşısında zihninin bir anda bulanıklaşması ve donakalmasıyla her şey tersine çevrilir. Arkadaşlık, sadakat kavramları yerini ihanete bırakır. O günün ardından her iki aile için de olayların seyri değişir.

Afganistan'da Sovyet işgalinin başlamasıyla Kabil'de zor günler başlamaktadır. Bunun üzerine Emir, babasıyla birlikte Amerika'ya göç etmektedir. Emir'in Amerika'nın kültürüne uyum problemlerinin yanı sıra Hasan ile aralarında geçenlerin sosyal ve psikolojik etkileri sürmektedir. Bu da Emir'in hayata bakışını pesimist bir şekle büründürmektedir. Çünkü geride bıraktığı çocukluk arkadaşı Hasan'ın hatıraları her fırsatta peşindedir.

Yazarın biyografisinde incelediğim kadarıyla pek çok kez göç etmiş olmasının etkileri, eserinde oluşturduğu Emir karakteri üzerinde yansıtılmıştır. Bu da eseri daha ilgi çekici hale getirmiştir. İki farklı dünyadaki insanın olağanüstü dostluğunun anlatıldığı bu enfes eseri okurken gözyaşlarıma hakim olamadığımı itiraf etmeliyim. Beni derinden sarsan bu eseri son derece dokunaklı, içten ve etkileyici bulduğumu söylemeliyim. Kurgusunun uyandırdığı merak ve anlatım dilinin de oldukça sade ve akıcı olması sayesinde kitabı kısa sürede okuyacağınızı düşünüyorum. Kitabın, Marc Forster yönetmenliğinde dram türünde bir filmi de bulunmaktadır. Kitabı okuduktan sonra filmini de izlemenizi tavsiye ediyorum arkadaşlar.

Babalar ve oğulların sevgileri, bağlılıkları, fedakarlıkları ve yalanlarının ele alındığı bu kitapta arkadaşlık, dostluk, ihanet, pişmanlık, sadakat, vefa gibi duyguların etkilerini sonuna kadar hissedeceksiniz. Zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip Afganistan topraklarının Sovyet işgalinin başlamasıyla yok edilişini aşama aşama göreceksiniz. Ailesini doyurabilmek amacıyla takma bacağını bile satmak zorunda kalan yoksul halkın yaşadıklarına şahit olacaksınız. Bir zamanlar kebap kokularının yükseldiği, uçurtma şenliklerinin düzenlendiği, capcanlı Kabil sokaklarının yerini Taliban yönetiminin başa geçmesiyle yıkık, enkaz dolu evlerin ve baskıdan dolayı içi çürümüş çaresiz halkın yavaş yavaş soyunun tükenişini her satırda içiniz parçalanarak okuyacaksınız.

Siz Emir'in yerinde olsaydınız ne yapardınız? Çocuk yaşta dahi olsa cesaret örneği gösterip dostluğunu korumak mı, gördüklerini yok sayıp her şeyden kaçmak mı? Blog yazımın altına cevaplarınızı mutlaka bekliyorum arkadaşlar.

Kitapta altını çizdiğim satırları sizlerle paylaşmak isterim:

''Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. Anlıyor musun?''

''Sorun, Baba'nın dünyayı siyah-beyaz görmesiydi. Ve neyin siyah neyin beyaz olduğuna karar verişinde. Hayatı böyle yaşayan birine duyduğunuz sevgiye mutlaka korku eşlik eder. Belki biraz da nefret.''

''Çocuklar boyama kitabı değildir. Onları en sevdiğin renge boyayamazsın.''

''Ben bir Peştun'dum. O da bir Hazara; ben Sünni'ydim o Şii. Hiçbir şey bunu değiştiremezdi. Hiçbir şey. Biz emeklemeyi birlikte öğrenen iki çocuktuk ve hiçbir etnik köken, toplumsal sınıf ya da din bunu değiştiremezdi.''

''Özü sözü doğru olanların ortak yönü de budur: Karşısındaki kişinin de içten konuştuğunu sanırlar.''

''Paghman'da bir öğleden sonrası. Ara ara, çiçeğe kesmiş dut ağaçlarıyla bezeli, geniş, yemyeşil bir tarla. Hasan'la ikimiz, biçilmemiş otlara bileklerimize kadar gömülmüşüz; ben ipi çekiyorum, Hasan'ın nasırlı avucundaki makara dönüp duruyor; gözlerimiz gökteki uçurtmaya çivilenmiş. Tek kelime etmiyoruz; söyleyecek sözümüz olmadığından değil, gerekmediğinden - birinin dünyadaki ilk anısı olan, aynı memeden süt emen kişilerin konuşmaya ihtiyacı yoktur. Bir esinti otları karıştırıyor, Hasan makarayı çeviriyor. Uçurtma dönüyor, alçalıyor, sonra toparlanıyor. İkiz gölgelerimiz dalgalanan çayırların üzerinde dans ediyor. Tarlanın öteki ucundaki alçak duvarın oralardan, kulağımıza neşeli konuşmalar, gülüşmeler geliyor, bir de çeşmenin şarıltısı. Ve müzik; eski, tanıdık bir parça...''

''Deniz havası gerçekten de tuz mu kokardı? Hasan'a, bir gün yosun kaplı bir kumsalda yürüyeceğimizi, ayaklarımızı kumlara gömeceğimizi ve ayak parmaklarımızı kaplayan, sonra da çekilen suyu seyredeceğimizi söylerdim hep. Pasifik'i ilk gördüğümde, ağlamamak için kendimi güç tuttum. Çocukluğumun sinema perdelerindeki kadar engin ve maviydi.''

''Belki haksızlık, ama bazen birkaç günde, hatta tek bir günde olanlar bütün bir ömrün akışını değiştirebiliyor, Emir.''

''Öyle mutluyum ki, Doktor Resul. Böylesine büyük, müthiş bir mutluluk insanı korkutuyor. Senin bu kadar mutlu olmana, ancak senden bir şey almaya hazırlandıkları zaman izin verirler.''

''Buradaki en bol şey, çocukluğunu yitirmiş çocuklar.''

''Bir tebessüm. Orantısız. Çarpık. Varla yok arası. Ama orada.''

Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Commentaires


Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page