top of page

SON ADA


Nisan ayının ilk gününden herkese merhaba arkadaşlar. Zülfü Livaneli'nin kaleminden ''Son Ada'' kitabının yorumunu paylaşacağım bugün sizlerle.

Kırk adet evden oluşan adada herkes huzurludur. Sohbetler edilir, müzik dinlenir, dans edilir, ağaçlardan çam fıstıkları toplanır, ada halkı birlik beraberlik içerisindedir. Şehrin keşmekeşinden uzakta, kimsenin kimseye karışmadığı bu ada yaşantısında halk güllük gülistanlık yaşamaktadır. Kuralların olmadığı, bürokratik işlerin olmadığı bu adada sakin bir yaşantı hakimdir. Sıradan bir hayat süren ada sakinlerinin yaşantısı bir gün adaya devlet başkanının yerleşmesiyle alt üst olur. Başkan emekli olmuştur ve emekli olduktan sonra da bu adaya yerleşmeye karar vermiştir. O günden sonra ada sakinlerini kabus dolu günler beklemektedir.

Başkanın isteği üzerine toplantı yapılarak beş kişiden oluşan bir yönetim kurulu oluşturulur. Böyle bir kurul oluşturulmasındaki amaç vahşi ada yaşantısının medeni bir hale getirilmesinin gerekli görülmesidir. Böylelikle tüm kararlar ada sakinlerinin oy çokluğuyla belirlenebilecektir. Ancak gerçekte olaylar hiç de göründüğü gibi olmamış, başkanın yaptırımları ve kuralları altında ada sakinleri güçlü bir otoriteyle karşı karşıya kalmıştır. Öncelikle ağaçlar kesilmiş, martılara savaş açılmış, şehirden vapurla on adet tilki getirilerek martıların sayısının azaltılması hedeflenmiş, daha sonra yılan sayısının hızla artmasıyla adadaki tüm ekolojik denge bozulmuştur. Ütopik bir şekilde başlayan ada hayatı, başkanın adaya ayak basmasıyla distopik bir sona sürüklenmiştir.

''Hayvan Çiftliği'' eseri tadında olan kitapta insan yapısının otorite ile karşı karşıya kalınışı ele alınıyor. Diktatörce ada halkını yönetmeye çalışan ve koyduğu kurallara karşı çıkmaya çalışanları evlerinden atmakla tehdit eden devlet başkanının cennet gibi bir adayı cehenneme çevirişi müthiş bir ustalıkla anlatılıyor. Güçlü bir otorite karşısında yenik düşen halk ne yazık ki birlik olmayı başaramıyor ve tüm kurallara boyun eğmek zorunda kalıyor. Tek boyun eğmeyen ve her fırsatta mücadele eden kişi yazar kimliğindeki karakter oluyor. Bu başkaldırışı ise cezasız kalmıyor.

Kitapta en çok ilgimi çeken kısım martılar ve martıların güçlü, yetenekli, soğukkanlı ve birlik duygusu gelişmiş yönlerinin anlatılışıydı. Beş yıldızlı oteller inşa edip, adayı turistik bir yer haline getirebilmek uğruna martıları katletmeye teşvik eden ve bunu uygulamaya koyan devlet başkanının zalimce doğaya zarar vermesiyle martıların bir süre sonra ada halkına savaş açması onların ne kadar mücadeleci hayvanlar olduğunu gözler önüne seriyor. Dokunaklı bulduğum kısım ise martıların avlanarak, yumurtalarının ayaklar altında ezilmeleriydi.

2008 yılında yayımlanan kitap, 2009 yılında Orhan Kemal roman armağanını kazanmıştır. Toplumsal sorunlara olan gerçekçi bakış açısını fantastik bir kurgu ve anlatımla dile getirişi üzerine bu armağan verilmiştir. Yaşar Kemal'e göre ise Zülfü Livaneli büyük kapıdan bu romanıyla girmiştir.

Politik ve kişisel çıkarların doğaya zarar verişi ve adayı yok edişi Livaneli'nin usta kalemiyle çarpıcı bir biçimde gözler önüne serilmiştir. Kitabın sonu gerçekçi bir anlatımla bitirilmiştir. Çok etkilenerek okuduğum bu kitabı herkese tavsiye ederim.

Altını çizdiğim satırları sizlerle paylaşmak isterim:

''Mücadele heyecanı belki de karmaşık ruhumuzun çoktandır aradığı bir şeydi.''

''Zaten bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur.''

Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Comments


Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page