top of page

MÜŞAHEDAT


Güzel bir pazar sabahından herkese merhaba arkadaşlar. Yarın bayram! Bu yüzden dilerim ki herkes sevdikleriyle birlikte sağlıklı, huzur dolu ve çok mutlu bir bayram geçirir. ''Nerede o eski bayramlar?'' klişesine girmek istemesem de çocukluğumuzdaki gibi bir bayram temennisiyle başlayarak kitap yorumuna geçeyim izninizle. Sevdiğim bir arkadaşım tarafından hediye edilen ve Ahmet Mithat Efendi tarafından kaleme alınan ''Müşahedat'' kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle.

Kitaptaki başkahraman yazarın kendisi, Ahmet Mithat Efendi'dir. Yazar, müşahedat ettiği olayları bir roman olarak ele alarak roman içinde roman oluşturmuştur. Bir vapurda giderken üç kadının ilginç sohbetine tanık olarak merak duygusuyla ve bunu kaleme alma isteğiyle kadınları takip etmeye başlar. Bu kadınlarla iletişime geçtikten sonra hikayenin seyri başlar. Hikayedeki karakterlerin geçmişlerini öğrenip bunu bir kitap haline getirmeye çalışan Ahmet Mithat Efendi, geçmişi bir anılar silsilesi olarak okura sunarken, şimdiki zamanda gelişen olayları da gözlemleri vasıtasıyla hikayeye aktarır.

Müşahedat, o dönemde daha önce hiç kullanılmamış bir tarzda yazılan bir romandır. Postmodern romanlarda gördüğümüz üst kurmaca tekniği ile yazılmıştır. Ahmet Mithat, naturalist bir roman yazmak isteyerek Emile Zola'dan ilham almıştır. Yazım tekniği açısından ilginç olan eser, yazarın çok içten anlatımıyla okuru kendisine çekmeyi başarmıştır.

Kitaptaki en önemli iki kadın karakter Siranuş ve Agavni'dir. Yazar, bu iki kadının hayatlarını Refet Bey ile kafa kafaya vererek roman yazmaya başlar. Bazı sırların zaman içerisinde açığa çıktığı farklı ve özgün olay örgüsü ile okurla konuşma havası içinde eserini oluşturması yazarın anlatımını kuvvetlendiren öğelerdendir.

Ahmet Mithat Efendi'nin ''Felatun Bey ile Rakım Efendi'' eserinde olduğu gibi bu eserinde de kadınların eğitim, müzik, sanat ile iç içe olması dikkatimi çeken noktalardandı. Yeni bir dil öğrenmeyi ve öğretmeyi her fırsatta önemli sayan yazar, karakterler üzerinden özel ders vererek kadının eğitim görmesini üst noktaya taşımıştır. Piyano dersleri, müziğe ilgi ile okurun sanatsal anlamda doyum yaşamasına vesile olarak kitabı daha renkli hale getirmiştir. Bu açıdan yazarın kalemini başarılı ve keyifli buluyorum. Kitabında olayların seyrinin İstanbul'da geçmesi de İstanbul'a olan sevgimden dolayı bir başka keyif aldığım kısımdı diyebilirim.

Kullandığı dil ile 19. yüzyıla ait bir dönem kitabı olan bu eseri, yazarın kaleminden ve anlatım tarzından dolayı son derece beğenerek okuduğumu söyleyebilirim. Okumanızı mutlaka tavsiye ediyorum arkadaşlar.

Kitapta altını çizdiğim kısımları sizlerle paylaşmak isterim:

''Bütün ihtiyaçları önlerine her zaman hazır geldiği için kendilerini hiçbir şeyle yükümlü bilmemek; sakın, insanlar için mutluluk sayılmasın. Bütün tembelliklere denk görülecek bu durum, insan için gerçekten şanssızlıktır.''

''Toplumda, insanların verdiği hükümler genelde bu şekildedir. Kimi öyle der, kimi böyle! Ama çivinin ucu sürekli bir suçsuzun ciğeri üstündedir. Vuranlar çivinin nereye saplandığını bilmezler.''

''Bence asıl hikmet ve ehemmiyet kazanabilmektir. Kazanabilen israf edebilmeye de yetkili olabilir. Öyle değil mi?''

''Ölümü sırasında arkasından göz yaşı dökecek bir kimsenin olmaması, insan için gerçekten şanssızlık olup, aksi halde mutluluk sayılır.''

Bol kitaplı günler, sevgiyle...

コメント


Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page