top of page

MARTIN EDEN


Güzel bir bahar akşamından herkese merhaba arkadaşlar. Bugün yine şahane bir eserin yorumlarını paylaşacağım sizlerle. Jack London tarafından kaleme alınan ve Levent Cinemre çevirisiyle okura sunulan eserin adı ''Martin Eden''. İçinde sosyoloji, psikoloji ve felsefeyi barındıran bu kitap 1900'lü yılların Amerika'sını anlatıyor.

Jack London, çok küçük yaşlarda uzun saatler boyunca konserve fabrikasında çalışarak iş hayatına başlayan bir yazardır. 17 yaşında fok avcılığı yapmak üzere bir gemiye atlar ve ağır koşullarda tayfalarla birlikte denizde bulunur. Kitabındaki karakter Martin Eden'ın aksine sosyalist bir yazardır.

''Martin Eden'' yarı otobiyografik bir romandır. Kitapta anlatılan baş karakter, Jack London'ın karakteri ve hayatı ile bazı yönlerde paralellik gösterir. Hayatta kalma mücadelesi, yazar olma mücadelesi, arkadaş ortamı yazarın hayatı ile benzerdir.

Martin Eden, 20'li yaşlarında genç bir denizcinin hikayesini ele alır. Gemilerde iş bularak geçimini sağlamaya çalışan bu genç, zor bir hayattan gelmiştir ve yoklukla uğraşıyordur. Eğitimini yarım bırakmak zorunda kalmıştır. Bir gün seferden döndükten sonra sokakta dolaşırken aristokrat sınıfından Arthur isimli bir genci, bir grup serserinin elinden kurtarır. Genç de ona teşekkür etmek için onu evine yemeğe davet eder. Martin, ilk defa aristokrat sınıfından bir eve konuk olacağı için inanılmaz heyecanlıdır. Daha önce gördüğü hiçbir eve benzemeyen bu eve gittiğinde, duvarlarda gördüğü tablolar, kitaplarla dolu kütüphane Martin'in hemen ilgisini çeker. Çünkü özünde sanata ve kitaplara ilgilidir. Ve o evde gencin kız kardeşi Ruth ile karşılaşır. Bu karşılaşma, Martin'in hayatının dönüm noktası olur. Görür görmez Ruth'a aşık olur. Kendi işçi sınıfından tanıdığı kızların nasırlı ellerinden farklıdır Ruth'un elleri. Sanki bambaşka bir dünyadan gelmiş gibi. Fakat arada sınıf farkı vardır ve bu öyle büyük bir uçurumdur ki...Aşık olduğu kadının sevgisini kazanmak, onun tarafından kabul görmek ve aristokrat sınıfına dahil olabilmek adına o günden sonra gece gündüz okumaya başlayarak, kendini eğitmeye başlar. Kendini geliştirmek adına çok az uyur, konuşmasını düzeltmeye çalışır. Dil bilgisi öğrenir, biyoloji öğrenir. Bu süreçte de Ruth onun eğitimine yardımcı olmaya çalışarak ona bir nevi öğretmenlik yapar. Aşık olduğu kadın uğruna işe gidemez hale gelir. Çünkü bütün vakti okumakla geçiyordur. Kütüphanelere gider, araştırmalar yapar ve Ruth'un sevgisine bu şekilde ulaşabileceğini düşünür.

Ünlü bir yazar olma düşüncesi gelir aklına. Günlerce yazılar yazıp bunları dergilere gönderir, ret cevapları gelir. Ancak Martin çabalamaya, yazmaya devam eder, yılmaz. İşte okuru derinden etkileyen kısım da Martin Eden'ın o mücadeleci ruhudur. Bir gün hayal ettiği her şeye kavuşur. Ülkenin en çok tanınan, en çok kazanan yazarı olur. Varoluş amacına ulaşmış, bunun için mücadele etmiştir. İstediği her şeyi elde eder, sefalet zamanlarında arkadaşlarına vadettiği tüm sözlerini de yerine getirir. Fakat bir süre sonra anlam arayışı biter ve boşluğa düşer. Aristokrat sınıfının aslında sandığı gibi bilgili, kültürlü kişiler olmadığı gerçeğiyle yüzleşir. Hikayenin seyri bu yönde devam eder.

İşçi sınıfına mensup Martin Eden'ın gelişim ve değişim sürecine tanık oluyoruz bu kitapla. Bir diğer deyişle devrim sürecinde bir evrime tanık oluyoruz. İşçi sınıfının yaşadığı zorlukları ele alan bu kitapta sınıf ayrımına dayanan bir gönderme söz konusudur. Kitap sayesinde baş karakter geliştikçe burjuva sınıfının kültür düzeylerinin gözünde büyüttüğü gibi değil aksine sığ oldukları düşüncesine varabiliriz.

1909 yılında yayımlanan ve iz bırakan bu kitapla Jack London'ın hayata bakışını ''Martin Eden'' üzerinden keşfetmiş oluyorsunuz. Fedakarlıklar yapan, bedeller ödeyen, alt sınıftan üst sınıfa geçmeye çalışan, hedefleri olan, aşık genç bir adamın hikayesini okurken adeta satırlarda kayboluyorsunuz.

Sosyalizm karşıtı ve kendisini 'bireyci' olarak tanımlayan Martin Eden karakteri, Nietzsche'nin üst insan modelini örnek alıyor ve onun düşüncelerini benimsiyor. Ayrıca evrim kuramının gelişiminde ve kabulünde en az Charles Darwin kadar büyük bir rol oynamış Herbert Spencer'ın görüşlerini de benimseyen Martin Eden, bulunduğu her ortamda bu fikirlerini savunuyor ve tartışmaktan çekinmiyor.

Sadece kurgusal bir düzenden ibaret olmayan bu eser, genel kültür anlamında da son derece doyurucu bir eser. Çünkü Martin Eden'ın okuduğu kitaplar ve öğrendiği kişileri okurken siz de kendinizi araştırırken buluyorsunuz. İngiliz ve Amerikan edebiyatından pek çok yazar ve şairle tanışma imkanı sunuyor bu kitap. Böylelikle kitabı okuduğunuzda birçok farklı önemli kişi hakkında da bilgi sahibi oluyorsunuz.

Anlaşılır bir dil ve duru bir Türkçe'yle, bol betimlemeleriyle dilimize çevrilen bu eser oldukça akıcı bir anlatıma sahip. Kitabın sonunda 145 dip nottan oluşan bölümde, çevirmene ait detaylı bilgiler ve araştırmalar sayesinde birçok yazar, şair, filozof, sanatçı ve meslek gruplarında önemli kişilere ait bilgilere de ulaşabiliyorsunuz. Bu da kitabın sağladığı ayrı bir güzellik ve okura derin bir okuma imkanı sunuyor.

Kitaptan sevdiğim bölümlerden bazı alıntılar yapacağım izninizle:

'' Hayatı boyunca sevgi açlığı çekmişti. Sevgiye hasretti. Varoluşunun temel talebiydi sevgi. Ama hiç sevgi görmemiş ve zaman içinde katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu fark etmemişti bile. Şimdi de bilmiyordu bunu. Sadece sevginin nasıl ifade edildiğini görmüş, yüreği hoplamış ve ne kadar güzel, yüce ve muhteşem bir şey olduğunu düşünmüştü.''

'' Hayalini kurduğu şey onun ruhuna sahip olmaktı, her türlü kabalıktan azade, zihninde belirli bir biçime sokamadığı özgür bir ruh yoldaşlığıydı.''

'' Oysa azizenin gözleri, bildiği her şeyi ve tahmin edebileceğinin ötesinde şeyleri savunuyordu. Kitapları, resimleri, güzelliği, huzur ve sükuneti, yüce bir varoluşun bütün zarafetini.''

'' Varlığını sezdiği ve peşinden koştuğu, ama tutamadığı şey, şiirin zapt edilmez ruhuydu.''

'' Asıl dünya onun kafasının içindeydi ve yazdığı hikayeler, birçok parça halinde zihninden çıkan gerçeklikti.''

'' Zaman! Zaman! Onun bitmek tükenmek bilmez feryadıydı zaman.''

'' Ölmüştü. Ruhu ölü gibiydi. Bir hayvandı o, iş hayvanıydı. Ne yemyeşil yaprakların arasından geçerek inen güç ışığının güzelliğini görüyor ne de kozmik sonsuzluktan bahseden ve sırlarını o yaprakların hışırtılarında açığa vuran mavi gök kubbenin fısıltılarını duyuyordu artık. Hayat dayanılmaz ölçüde sıkıcı ve aptaldı; feci bir tat bırakıyordu ağzında.''

'' Aralarındaki tek fark sınıf farkıydı ve sınıf denilen şey, insanın içinde bulunan değil, dışarıdan gelen bir şeydi. Yani silkilip atılabilirdi.''

'' Aşkı dünyanın en iyi şeyi olarak görüyordu. İçindeki devrimi başlatan, yontulmamış bir denizciyken onu bir öğrenci ve sanatçı haline getiren, dolayısıyla da öğrenim, sanat ve aşk üçlüsü arasında diğer ikisine üstün gelen en büyük ve en güzel şey, aşktı.''

'' Sadece kendi dünyasıyla sınırlı dar görüşlünün, evrensele akıl hocalığı yapmaya çalışmasının kadim tragedyasıydı bu.''

'' İnsanın arzu, inanç ve heyecanlarıyla dolu bir gerçekçiliğin peşindeydi. Hayatı, olduğu gibi, insanın ruhunu titreten, içine işleyen her şeyiyle birlikte yansıtmak istiyordu.''

'' Kendi küçük hayatlarını dar kafalı küçük formüllere göre yaşayanları, bir araya toplaşmış sürüler dışında var olamayan varlıkları, yaşamlarını başkalarının düşüncelerine göre kalıplara sokanları, kölesi oldukları çocuksu kurallar nedeniyle gerçekten yaşamayı ve birey olmayı beceremeyenleri düşününce bir iki kez acı kahkahalara boğuldu.''

'' Kendisinin ona önerdiği şey, para, onun kendisine sunduğuna nazaran ne kadar da bayağıydı.''

'' Asıl yemeğe ihtiyacı varken kimse onu davet etmemişti ama şimdi binlerce yemek satın alabilecek durumdayken ve tersine iştahı giderek azalırken sağdan soldan peş peşe yemek davetleri yağıyordu. Neden? Ona kalırsa, en ufak bir hakkaniyet yoktu bu işte...''

Beni derinden etkileyen ve uzun süre de etkisini hissedeceğim bu muazzam kitabı mutlaka okuyun arkadaşlar. Kesinlikle tavsiye ediyorum. Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Comments


Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page