top of page

İSTANBULLU ELEFTERIA


Yeni bir haftadan herkese merhaba arkadaşlar. 6-7 Eylül olayları öncesinde başlamış bir aşk hikayesini anlatan ve Kemal Yılmaz tarafından kaleme alınmış ''İstanbullu Elefteria'' kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle.

Kemal Yılmaz'ın ilk eseri olan ve İtalyanca'ya da çevrilmiş olan bu kitap İstanbul'da sakin bir yaşam süren Rumlara 6-7 Eylül 1955'te yapılanların hikayesini ele alır. O günlerde yaşananlar o insanların penceresinden anlatılır. Siyasi konular ortalama insan çerçevesinden anlatılarak okuyucunun kendi araştırmalarına dayanarak yorumda bulunması sağlanır. Kitabı okuyup bitirdikten sonra o döneme ait olaylar üzerine yaptığım araştırmaların, Kemal Yılmaz'ın anlattıkları ile birebir örtüştüğünü gördüm. Bu da kitabın yazılırken gerçek olayların derin bir araştırma sonucu okuyucuya sunulduğunu gözler önüne seriyor.

''Bir Rum ile bir Türk birbirini severse ne olur? Hele bunlar lale devri çocuklarıysa...Bu insanlar yaşayıp gidenler arasında, bakan değil görebilen ve hissedebilen bir derinliğe sahiplerse...Elefteria kıskandıracak sevgisiyle, engin insanlık yüreğiyle o kadar çok şey öğretiyor ki!''

Baş karakter olan Elefteria'nın kızı Magnolia üzerinden anlatılır hikaye. Annesini kaybeden Magnolia, annesine ait Türkçe yazılmış bir mektup bulur ve o mektupta yazılanlar üzerine annesi ve babasının bir zamanlar yaşadığı İstanbul'a -o muhteşem şehre- gitmeye karar verir. Bunun için arkadaşı Celena'nın yardımına ihtiyacı olacaktır. Hikayenin sonunda okuyucuyu bir sürpriz beklemektedir.

Kurgusu, dili ve uyandırdığı merak duygusu ile o yılların İstanbul'unun renkli insan mozağini, Beyoğlu, Taksim, Cihangir ve İstiklal Caddesi'ni her satırında hissedeceğiniz şahane bir eser İstanbullu Elefteria. O dönemlere ait film ve müziklerin de işlenmesi kitaba ayrı bir tat katıyor. Zeki Müren'in ünlü şarkısı ''Benim Güzel Manolyam'', Raj Kapoor'un yönetmenliğini yaptığı ''Avare'' filmi de kitapta işlenerek okuyucu kültürel anlamda doyuruluyor.

Dönemin sosyal yaşamı, küçük yaşta İstanbul'a gelmiş üç gencin etrafında anlatılarak Türk ve Rumların komşuluk ilişkileri, sevgi, dostluk, vefa gibi duygular işleniyor. ''Aslında herkes kendi halinde insanlardı. Rumlar, Ermeniler, Museviler, Türkler...Bir arada yaşamanın ne demek olduğunu çok iyi biliyorduk. Çünkü birlikte aynı mahallede doğup, birlikte büyüyorduk. Sokakta top oynadığımız arkadaşımıza bakmazdık ki Türk mü, Musevi mi, Ermeni mi diye. Adını bilirdik bize yeterdi.''

Etnik kimliklerinin farklı olması sebebiyle vatandaşlara yapılan zulüm, tecavüzler, yakıp yıkmalar, ortalığın savaş alanına dönmesi, ırkçıların nefreti de tüm çıplaklığıyla okuyucuya sunuluyor. O yıllara ait yaşanan olaylar acı, hüzün, vicdansızlık gibi duygular üzerinden okuyucuya güçlü bir biçimde aktarılıyor. ''Kim bilir kaç Elefteria var yeryüzünde? Yaşamı birilerinin iki dudağından çıkan sözlerle karartılmış, umutları söndürülmüş, hayalleri bile olmayan varlıklara dönüştürülmüş. Dünyayı ele geçiren kötü insanların menfaatleri için binlerce iyi insanın acılar çekmesi mi gerekiyor? Ne yazık ki bu çekilen acıların o kötülerin gözünde hiç önemi yok! Asıl kötüsü de kendilerini iyi gösterecek kadar düzenbaz, yalancı ve aşağılıktılar.''

İnsanlığa dair çok şey kattığını düşündüğüm ''İstanbullu Elefteria'' Kemal Yılmaz'ın sade, akıcı, gereksiz betimlemelerden kaçındığı anlatımı ve güçlü kalemiyle okuyucuya sunuluyor. Yazdığı ilk eserinin yurt dışına da açılması başarısını bir kez daha gösteriyor. Gerçek bir hikayeden esinlenerek kaleme alınmış bu kitabın en önemli özelliği, okuyucuda canlı tutulan merak duygusu oluşturması. Bu yüzden kısa sürede okunuyor. Yeni nesillerin bilmediği 6-7 Eylül 1955 dönemi ustaca anlatılarak yaşananlar adeta film gibi gözler önüne seriliyor. Okuduklarımdan epeyce etkilendiğimi söylemeliyim. Okuyucuyu sorgulamaya, araştırmaya sevk etmesi de kitabın ayrı bir güzelliği. Okurken 1955 İstanbul'unu, Çiçek Pasajı'nı, İstiklal Caddesi'ni adeta yaşıyorsunuz...İyi ki okudum, kitap sayesinde iyi ki o dönemlere yolculuk yaptım. Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum arkadaşlar.

Kitaptan bir alıntıyla sözlerime son veriyorum: ''Beyoğlu o günlerde bambaşkaydı, güzel bir kokusu vardı, insanları güzeldi, sokakları güzeldi, temizdi, insanları gibi. Esnaf dükkanını kilitlemezdi, kimse kimseye laf atmazdı, kravatsız Beyoğlu'na girilmezdi. Çiçek Pasajı'ndaki biranın tadı daha lezzetliydi. Her şey değişmişti 1955'in 6-7 Eylül'ünden sonra.'' Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Comments


Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page