top of page

GÖĞÜ DELEN ADAM


Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün muhteşem bir kitabın yorumlarını paylaşacağım sizlerle. Erich Scheurmann tarafından kaleme alınmış olan ''Göğü Delen Adam''. İçinde yaşadığımız modern dünyaya şöyle dışarıdan bakabilmek, dünyamızı taptaze bir bakış açısıyla görebilmek mümkün müdür sizce? ''Göğü Delen Adam'' kitabına göre bunu yapsa yapsa bizim medeni olarak adlandırmadığımız, dış görünüşlerine bakarak ilkel olduklarını düşündüğümüz insanlar yapabilir.

Medeniyet adını verdiğimiz topraklardan çok çok uzaklarda Büyük Okyanus'un güneyinde Samoa Adaları'nda yaşayan Polinezyalı halkların şefi Tuiavii'nin ağzından anlatılır olaylar. Bir süre Avrupa'da yaşamış, Avrupa'nın kültürü hakkında bilgi sahibi olmuş olan bu kabile şefi kendi memleketine döndüğünde halkına bir mektup yazar. Dolayısıyla hikaye, onun kendi halkına yazdığı bir mektup olarak kaleme alınıp o şekilde oluşturulmuştur.

Erich Scheurmann adında Alman bir yazar aynı zamanda ressam tarafından kaleme alınmış olan bu kitap 1920 yılında yayımlanmıştır. Türkçeye ise 1988 yılında çevrilmiştir. Kitabın orjinal adı ''Papalagi''dir. Papalagi denince biz beyaz insanlar ya da yabancılar anlaşılır. Ancak kelimesi kelimesine çevirecek olursak ''Göğü Delen Adam'' anlamına gelir. Samoa'ya gelen ilk yelkenli ufukta bir nokta olarak görülür. Sanki göğü delip geliyormuş gibi. Bu yüzden ona göğü delen adam derler.

Bizler için şu tabir kullanılıyor kitapta: ''Papalagi yani beyaz adam tıpkı bir midye gibi sert bir kabuğun içinde oturur, toprak kurdu gibi taşların arasında yaşar. Sağı, solu, altı, üstü hep taşlarla örtülüdür. Barınağı dikine duran bir taş sandığını andırır. Çok sayıda gözü olan delik deşik bir sandık. Bu taş kabuğa tek bir yerden girip çıkılır ve Papalagi bu yere içeri girerken giriş, dışarı çıkarken çıkış adını verir. Oysa ortada tek bir delik vardır. Barınağa girmek için büyük bir güçle itilmesi gereken ağır bir tahta kanat vardır. Kimi barınaklarda bir Samoa köyünde yaşayan insanlardan çok daha fazla sayıda insan oturur. Bu nedenle görüşmek istediğiniz bir aile varsa onun adını kesinlikle önceden bilmeniz gerekir. Her aile bu büyüktaş sandığın belli bir bölümünü kendine ayırmıştır ve bir aile diğerlerinin ne yaptığını bilemez. Sanki onları yalnızca taş duvar değil de birçok ada ve deniz ayırıyormuş gibi. Giriş deliğinde karşılaştıklarında ya isteksizce selamlaşır ya da düşman böcekler gibi birbirlerine mırıldanırlar.''

Kitap, kendimize dışarıdan bakmamız ve farkındalık kazanmamız açısından oldukça etkileyici bir kitap. Çünkü Avrupa'yı gezmiş bir kabile şefinin gözünden modern insan yorumlanıyor. Doğayla iç içe yaşayan ve ''ilkel'' olarak nitelendirebileceğimiz bir insanın bizim kültürümüze olan bakış açısını öğrenmek istiyorsanız bu kitabı mutlaka okumalısınız. Erich Scheurmann'ın tabiriyle kimi uygarlık tutkunları bu bakış açısını çocuksu hatta budalaca bulacaklar ama sağduyulu ve alçak gönüllü olanlar ise Tuiavii'nin sözlerine katılacak ve kendilerini yeniden gözden geçirme ihtiyacı hissedecekler. Çünkü onun bilgeliği herhangi bir eğitime değil, doğal bir yalınlığa dayanmaktadır.

Kitap, kabile şefinin notlarının çevrilmiş halidir. Tür olarak bir derleme kitabıdır denilebilir. Günümüzle özdeşleşen yaşam tarzı akıcı ve anlaşılır bir dille anlatılır. Toplumsal statümüzü, kültürel sermayemizi ve kaynaklara erişimimizi belirleyen paranın hayatımızdaki yeri eleştirel olarak gözler önüne serilir. Paranın belirleyici olduğu bir dünyada yaşıyor olduğumuz gerçeği adeta yüzümüze vurulur. Dört duvar arasına sıkışmış, doğanın nimetlerinden uzakta olan yaşantımız ele alınarak eleştirilir. İş hayatımızdaki rekabet ve hırslarımız göz önüne serilerek meslek hayatlarımızdaki tekdüzelikten dem vurulur. Bir konuda uzmanlaşarak diğer konularda yetkinleşme fırsatımızın olmaması ve bazı yetilerimizin köreldiği gerçeğinden söz edilir. Özel mülkiyet kavramının büyük önem arz etmesiyle eşitsizlik ve adaletsizliğin ortaya çıkması anlatılır. Trajikomik ve üzerinde çokça düşünmemiz gereken modern yaşama dair daha pek çok eleştiri yer alır. Sürece değil sonuca odaklı yaşam tarzı eleştirilir. Çok fazla düşünmemiz ve anı yaşayamayışımız ele alınır. Anda yaşamak hakikaten de biliş düzeyinde zorlandığımız bir konudur. Neden böyledir ki? Oysaki gideceğimiz yerden çok yolda olma halini benimsememiz gerekmez mi?

Günümüzde özellikle pandemi sürecinde materyalist bakış açısından uzak, minimalist yaşamanın manevi anlamda katkısını hisseder olduk. Artık yitirdiğimiz bir bakış açısıyla kendimizi görme imkanı sunduğu için kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Birçok konuda kafa yoracağınız ve yaşam tarzınızı sorgulama sürecine gireceğiniz için size büyük oranda katkı sağlayacağı düşüncesindeyim. Geçmişi ve geleceği düşünmeksizin anda kalmanın önemini bu kitap sayesinde bir kez daha anlayacaksınız. Yaşamdaki nesneleri ve süreçleri, bir çocuğun doğruluğuyla ve gerçek sevgisiyle gözlemleyen, içerdiği çelişkileri ve ahlaki zaafları keşfederek, bunları sayıp dökerek anımsamaya çalıştıkça birer deneyime dönüşecek olan Tuiavii'nin sözlerine kulak verelim mi hep birlikte? Kültürümüzün kendi ideallerimizi gerçekleştirme yeteneğinden kuşku duymaya başladığımız günümüzde daha çok duyumsayarak okuyacağınız türde bir kitapla karşı karşıyasınız arkadaşlar. Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Comentarios


Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page