top of page

FİRMİN


Şubat ayının ikinci haftasonundan herkese merhaba arkadaşlar. Çok sevdiğim bir arkadaşımın hediye ettiği Sam Savage tarafından kaleme alınmış ''Firmin'' kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle.


Baş karakterimiz ''Firmin'' adında bir fare. Firmin, kitap dükkanında yaşayan gerçek bir kitap kurdu...Kitapları yiyerek başlayan hikayesi kitapları okumaya başlamasıyla devam eder. Okumak artık onun en büyük tutkusu haline gelmiştir. Kardeşleri tarafından dışlanmışlık, biraz toplumdan kaçmak biraz da keşfetme, öğrenme, araştırma arzusuyla kitapların dünyasına girmeyi tercih eder başkahramanımız.

Hayal gücü oldukça geniş olan Firmin ''Gerçek dünya dedikleri yerde pek seyahat etme imkanım olmadı ama zihnimdeki hayal dünyasında çok gezdim.'' der. Zor bir çocukluk dönemi geçiren Firmin, zorlukları çevresine yansıtmama taraftarıdır. Bunu da şu sözleriyle ifade eder: ''İnsanlar bana çocukluğuma dair bir şey sorduklarında hep o mutlu dakikaları anlatırım. Sırf bizim de normal olduğumuzu göstermek için.''

Kitaplarla tanışıp, onları okumaya başladıktan bir süre sonra zihninde demledikten sonra her birinin farklı tatlar taşıdığını şöyle ifade eder: ''Kitapları yalayıp yutarken ilk başlarda ilkelce, odaklanmadan ve oburca davranmış - bana göre bir lokma Faulkner ve bir lokma Flaubert arasında hiçbir fark yoktu - ama zamanla ufak farklar olduğunu tatmaya da başlamıştım. İlk önce her kitabın farklı bir tadı olduğunu keşfettim - tatlı, acı, ekşi, tatlı acı, kokuşmuş, tuzlu, mayhoş. Aynı zamanda her tadın - ve zaman geçtikçe ve algılarım geliştikçe her sayfanın, her cümlenin ve her kelimenin - bir dolu imge ve sembol taşıdığını fark ettim.'' Gerçekten de öyle değil midir her bir kitabın verdiği haz? Onları zihin süzgecimizden geçirdiğimizde paylaşma, konuşma ve aktarma içgüdüsü...''Bir sonraki sayfada - rafta, yığında veya kutuda - karşınıza ne çıkacağını bilmiyordunuz ve bu da kitap almanın zevklerinden biriydi.''

Kitabın anlatım dili zaman zaman mizahi yönden ilerleyerek, kitabı eğlenceli hale getiriyor. Firmin'in kendisiyle konuştuğu ve öz eleştiri yaptığı o kısmı alıntılayacağım izninizle: ''Bedensel gelişimim, entelektüel gelişimime yetişememişti. Hala sinir bozucu bir şekilde bücürdüm. Tam bir yerden bitme, bir fındık faresi.'' Bir tutam mizahın içine bir tutam da hüzün ekleyerek edebiyatın insanı hüzün bulutuyla çepeçevre sarmasını da şu sözleriyle ifade ediyor: ''Edebi bir eğitimin size kazandırdığı bir şey varsa o da her an ölebileceğiniz hissidir.''

Kitaplarının içinde, zamanda ve mekanda seyahat ederek kendine bir yön belirlemeye çalışan Firmin aracılığıyla pek çok kitaba ve yazara da gönderme yapmış yazarımız Sam Savage. O yüzden kitabı okurken yanınızda bir not defteri bulundurmanız faydanıza olacaktır arkadaşlar. Ayrıca müzik tutkunları için de kitapta pek çok tavsiye yer almaktadır. Bu açıdan entelektüel anlamda müthiş doyurucu bir kitap olduğunu söylemeliyim. Dostoyevski ve Strindberg'in isterik olduklarına ve acı çektiklerine değinerek onlardan önemli ölçüde ders aldığından bahseder: ''Ne kadar küçük olursan ol, deliliğin herkesinki kadar büyük olabilir.''

Zaman zaman söylemek istediklerimizi ifade edemeyebilir ve sesimizin çıkmadığına şahit olabiliriz. Aslında çok şey biliyoruz ve söylemek istiyoruzdur fakat bunu dile getirebilmek belki de en zorudur. Bunu baş karakterimiz Firmin şöyle ifade eder. ''Gevezelik derecesinde konuşkan olan ben, sessizliğe mahkumdum. Ses çıkaramıyordum. Kafamın içinde kelebekler gibi uçuşan onca güzelim cümle aslında hiçbir zaman çıkamayacakları bir kafesin içindeydiler.'' Oysaki iletişimsizlik, kendini ifade edememe ve içine atma bize en çok zarar verenler değil midir? Bazen bunu bile bile kendimize acı çektirmemiz neden? ''Sadece kafamın içinde gülebiliyorum, orada da kahkahalarım gözyaşlarımdan bile daha acı.'' Sizce de bu satırlar fazlaca dokunaklı değil mi?

Firmin, kitaplarla iç içe oluşunu bir iş haline dönüştürdüğünü şöyle ifade eder ve en çok beğendiğim ve altını çizdiğim satırlar arasında yer alıyor: ''Peki kendi adımın yanına hangi kelimeleri ekledim? Çöplükleri eşelerken GROTESK SOYTARI ve hatta FARE kelimelerini ekliyordum ama yukarıda kitapların arasındayken, -ki o zamanlar genellikle oradaydım - İŞ ADAMI kelimesini ekliyordum. İşim kitaplardı, tüketmek ve değiştirmek.''

Bazen hayatta ön yargılarımız sebebiyle bazı şeyleri görmek istediğimiz gibi görürüz. İşin aslını öğrendiğimizde bunun bizim hayal dünyamızdan kaynaklı olabildiğini fark ederiz. Olumsuz gibi görünen bir şey gerçekte olumlu ya da tersi olabilir. Firmin'in kitap dükkanında tanıdığı ilk insan olan Norman'ın da aslında Firmin'in hayal gücüyle oluşturduğu ve belli kalıplara soktuğu tarzda biri oluşu şöyle ifade edilir: ''Tanıdığım ve sevdiğim Norman aslında hiç var olmamıştı, gerçekte sadece benim hayallerimde vardı, tek suçlusunun kendim olduğu koca bir yanlış anlamanın ürünü.''

Günümüzde insanların çalışma sistemlerine atıfta bulunarak özgürlüklerinin ellerinden alındığını şöyle vurgular: ''Fakat Jerry hiç sinirlenmiyordu. Sabırlı bir tavırla herkesten daha özgür olduğu için zengin olduğunu, saçma bir maaş için günde sekiz saat anlamsız bir iş yapmadığını anlattı.'' ''Dünya zaten artık insanların ait olmak isteyebilecekleri bir gezegen değildi.''

Hümanist, entel ve serseri bir fare üzerinden anlatılan bu şahane kitabı severek okudum. Anlatım dilinin sadeliği sayesinde okuması kolay, akıcı ve mizahi yönden de kuvvetli bir kitaptı. Ayrıca farklı yazarlarla ve müzik türleri ile tanışma imkanı sağlıyordu. Kesinlikle okumanızı öneririm arkadaşlar.

Kitaptan bir alıntıyla yazımı sonlandırıyorum: ''Herkesin iki işi vardır Firmin, gece işi ve gündüz işi, çünkü herkesin iki yönü vardır, karanlık ve aydınlık. Senin, onların, benim. Kimse bundan kaçamaz.'' Bu söze katılıp katılmadığınızı blog yazımın altında yorumlarsanız çok mutlu olurum. Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Comments


Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page