top of page

BİR İDAM MAHKUMUNUN SON GÜNÜ


Hoş geldin yaz! Yeni umutlarla, mutlulukla, sevinçlerle ve gülüşlerle gel! Yaz mevsiminin ilk günü olarak seçtiğim kitap Victor Hugo'nun kaleminden ''Bir İdam Mahkumunun Son Günü.'' Dünya klasikleri arasında yer alan, kısa ama etkili olan kitaplar listesinde olan kitap İş Bankası Kültür Yayınları'ndan Volkan Yalçıntoklu'nun çevirisiyle müthiş samimi ve etkileyici anlatıma sahiptir.

Kitap, uzun bir önsözle başlıyor. Sonrasında ''Trajedi Hakkında Bir Komedi'' adında bir tiyatro oyununa yer veriliyor. Son olarak da kitabın olay örgüsü başlıyor.

Kitap, Fransa'nın ünlü, bütün idamların yapıldığı dönemin Greve Meydanı'nda geçiyor. Kitaptaki başkarakter, altı hafta sonra idam edilecek olan genç bir adam. Bu süreçte idam mahkumunun duygularına, düşüncelerine ve yaşadıklarına kulak veriyoruz biz okurlar. Yaşadıklarını okurken adeta o dönem içerisinde bizler de yer alıyoruz, halkın tepkisiyle bizler de karşılaşıyoruz. Öyle içten, öyle yoğun, öyle derin anlatılıyor ki başkarakterin yaşadıkları, bizleri de içerisine alıyor ve psikolojik olarak derinden sarsıyor. İnsanların vicdanına seslenen bir eser olduğunu söyleyebilirim.

İdam sadece bir suçun karşılığında verilen bir karar mı? Yoksa halkı bastırmak için verilen bir karar mı? Adalet kavramını sorgulamak adına idam kararının doğru olup olmadığına okurun karar vermesi isteniyor.

Victor Hugo, eserinde yer verdiği başkarakterin adını, yaşını, mesleğini, hangi suçtan ötürü idam cezasına çarptırıldığını hiçbir şekilde söylemiyor. Okuru tamamen yargılardan uzak bir şekilde, objektif değerlendirmeye davet ediyor. Bizler de başkarakterin suçunun ne olduğunu ve neden böyle bir ölüm cezasına çarptırıldığını bilmediğimiz için farklı bir bakış açısıyla okuyoruz eseri. Halkı susturabilmek için bir insanın hayatının nasıl yok edilebileceğini dramatik ve gerçekçi bir şekilde okuyoruz.

İdam mahkumu, avukatıyla yaptığı bir konuşmada 'Kürek cezasına çarptırılmaktansa ölmeyi tercih ederim.' diyor. Ancak zaman ilerledikçe, ölüme yaklaştığı her an yaşama daha çok tutunmak ve kürek cezasına bile razı olmak istiyor.

Kitapta, başkarakterin sevdiklerini geride bırakırken çektiği acı gerçekten sarsıcıydı. O satırlar hüzün dolu ve gerçekti. Nitekim, idam mahkumunun hissettiklerini ifade edişi, bizim bu karakterle bütünleşmemizi sağlıyordu.

Yazar, kitabın sonunda ucu açık bırakıyor. Çünkü asıl anlatmak istediği idam mahkumunun sonunun ölüm olup olmadığı değil, o altı haftalık süre boyunca hissettikleri ve yaşadıklarıdır. Kısacık bir eserin nasıl etkili ve derin bir anlatıma sahip olacağının en güzel örneği olan bu kitabı kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum.

Kitapta altını çizdiğim satırları sizlerle paylaşmak isterim:

''Bu boş ve pörsümüş beynimde yazmaya değer bir şeyler bulabilecek miyim?''

''Herkes tarafından bu şekilde yüzüstü bırakılmışken içimde hissettiğim şiddetli ve bilinmeyen sarsıntıları neden kendi kendime anlatmayı denemeyeceğim ki?''

''Yok ettikleri insanın bir zekası, hayata güvenen bir aklı, ölüme hazır olmayan bir ruhu olduğunu hiç düşünmemişler midir?''

'' Manevi acının yanında fiziki acının ne önemi var?''

Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Comments


Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page