top of page

ANLAMSIZLIĞA TUTUNMAK


Güzel bir Nisan akşamından herkese merhaba arkadaşlar. Genç yazar Deniz Kenan Kılıç'ın ''Anlamsızlığa Tutunmak'' isimli kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle. Blog yazılarımı takip edenler hatırlayacaktır. Yazarın ilk hikaye kitabı olan ''Ruh & Zaman: Şizofren Hikayeler'' adlı kitabından oldukça etkilendiğimi belirtmiştim yazımda. Şimdi ise ilk romanı olan ''Anlamsızlığa Tutunmak'' kitabının yorumlarını paylaşmak için sabırsızlanıyorum.

Dilerseniz, yazarımızı bir kez daha hatırlayalım. 1989 tarihinde Ankara'da dünyaya gelen Deniz Kenan Kılıç, babasının mesleği gereği ilkokul çağında bir süre Amerika'da yaşadı. Ankara Atatürk Anadolu Lisesi'nde sürdürdüğü öğrenimi sırasında sayısal bilimlere yöneldi. İlk şiir ve öykü denemelerini bu sıralarda gerçekleştirdi. 2012 yılında ODTÜ Matematik Bölümü'nden mezun olduktan sonra yine ODTÜ'de Finansal Matematik üzerine yüksek lisansa devam etti. Yüksek lisans programını 2015 yılında başarıyla tamamladı ve yüksek lisans tezi kendi alanında yılın tezi ödülünü aldı. Daha sonra aynı bölümde doktora programına başladı. Doktora çalışmalarının yanında, savunma sanayi bünyesinde Ar-Ge mühendisi olarak çalışan yazar, sayısal ve sözel oluşumları harmanlayarak, yoğun eğitim ve iş hayatındaki birikimlerini edebiyat eserlerine aktardı. Bu birikimler ışığında çok sayıda şiir, deneme, hikaye ve gezi yazısı mevcuttur.

Dahice kurgular ve orjinal fikirler ile müthiş sözel yeteneğini sergilemeyi başaran yazar, benim gibi sayısal zekaya sahip birçok kişi için ilham kaynağıdır. Edebiyatın yanı sıra klasik gitar ve spor da en önemli uğraşları arasındadır. Her alanda kendisini geliştirmeye devam eden Kılıç'ın yaşamında matematiği, edebiyatı ve müziği barındıran müthiş gözlem gücüyle bir eser ortaya koyması da haliyle kaçınılmazdır.

Felsefik bir kurguya sahip olan roman, ''Ruh Titrerken'', ''İşler Güçler'', ''Sebepsiz Mutluluk'', ''Boyutsuz Anılar Sokağı'', ''Sohbet Zamanı'', ''Olasılıklar Çemberi'', ''Doğum Günü'' isimli yedi başlıktan oluşmaktadır. Bu başlıklar birbirinin devamı niteliğindedir.

Varoluşçuluk ve absürdizm gibi konularla ilgili olan roman, değişik karakter analizleri ve psikolojik çözümlemeleriyle ilgi çekicidir. İlgi çekici oluşunun bir başka açıklaması da yazarın farklı bir anlatım tarzı olmasındadır. Bolca betimlemelerin yer aldığı romanda, öyküleme kısımları ve sorgulamalar ağır basmaktadır. Şaşırtıcı bir sonla biten romanın, hayatımızı sorguladığımız, yaşam amacımızı irdelediğimiz ve kendimizle baş başa kaldığımız şu pandemi döneminde felsefik ve psikolojik bakış açısıyla derinden etkilenerek okuyabileceğiniz türde bir roman olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Akıcı ve açık anlatımının yanı sıra, düşüncelerini de dolambaçlı yollardan okura sunan yazar, okuru beyin fırtınasına davet etmektedir. Sanırım kitabı okurken en çok beğendiğim nokta da bu oldu. Felsefik, araştırmaya yönelten, varoluşun derinliklerine çeken düşünceleri sıradanlıktan uzaktı. İnce bir kitap olmasının yanında derin anlamlar içermesi bakımından faydalı bir kitaptı. Özellikle, mezara girmesi istenen mektupların barındırdığı şiirler ve yazılar fazlaca dokunaklı ve etkileyiciydi. O satırları okurken gözyaşlarıma hakim olamadığımı itiraf etmeliyim.

Hayat, her zaman toz pembe değildir. Bazen pembe çerçeveli gözlükleri çıkarıp, gerçekçi bir bakış açısıyla bakmak gerekir hayata. Karamsar bir tablo oluştursa da ''ölüm'' bir gerçektir ve kaçınılmazdır. Ölüm gerçeği karşısında hayatımızdaki tüm detayların aslında nasıl da önemsiz olduğunu en gerçekçi yönüyle okurun yüzüne vurur yazar.

Yer yer kapitalist sisteme de bir başkaldırı mevcuttur. İşte o satırlar: ''Alaz, iş hayatı içerisinde yüksek eğitim görmüş kişilerin, itaatkar kuklalardan bir farkı olmadığını düşünüyordu. Yaşamını sorgulamaya başladığı an'a dek, kendisi de bu kuklalardan birisiydi. Peki, ama beyninde patlayan farkındalık fişekleri sayesinde bu durumdan kurtulmuş muydu? Aksine, zindan köşelerinde çürüyen özünü bir türlü kurtaramadığı için hayatın acımasız çarkları arasında çaresizce ezilmeye devam ediyordu. Toplumun meşru kıldığı paket yaşamlardan birinde, barkodu basılmış bir biçimde, o da yerini bulmuştu.'' Gerçekten de çok (önemli!) işleri olan bizler, makineleşmiş yaşamlarımızla bir kukladan farklı değiliz. Yazarın bu gerçekçi ancak hüzünlü satırları sizce de dokunaklı değil mi?

''Ölüm farkındalığı'' konusuna vurgu yapan yazar, bunu şu şekilde dile getirir: ''Bu kuşlar hayatlarından memnun muydu? Etraflarında olan biten her şeyin farkında mıydı? Kuruyemişleri kapmaya çalışan heyecanlı sakarmekeler; her şeyi kabullenmiş bir şekilde varlıklarını sorgulamadan öylesine yaşıyordu belki de. Her canlının bir ölüm fermanına sahip olduğu akılarından geçiyor muydu? Yok, geçmiyorsa insanları ve hayvanları ayıran en mühim nokta somut ölüm farkındalığı mıydı?''

Yaşanmışlıkların insanları olgunlaştırdığına, her şeye farklı perspektiften bakmaya yönlendirdiğine dair satırlar da beğendiğim satırlar arasındaydı. Karamsar tablo içerisine serpiştirilmiş ufak umut ışıkları kitabı bütün hale getiriyordu. ''Tüm olumsuz gibi görünen olayların, beni geliştirdiğine bütün kalbimle inanıyorum. Onun için bütün yaşanmışlıklarımı sakinlikle, sabırla ve hatta sevgiyle karşılıyorum.'' Sizce de bu satırlar huzur vermiyor mu?

Birçok altını çizdiğim satır yer almakla birlikte en çok beğendiğim kısımları sizlerle paylaşmak isterim:

''Rahata ermeyi düşündükleri noktaya ulaşmaya çalışırken, harcadıkları zamanlarda, gençliklerini yiyip bitiriyorlar.''

''İnsanlar bulundukları akvaryumda yaşarken, akvaryumun dışındaki hayata özenerek canlılıklarını sürdürüyorlar.''

''Azla yetinen ve dünyevi işleri umursamayan deliler asıl akıllılar değil midir?''

''Beynimin içinde biri gerçek, biri de gerçek dışı olan iki adet mezarlık barınıyor. Gerçek mezarlıktakileri arıyorum. Diğer gerçek dışı mezarlıktakiler ise benim için yaşayan ölüler zaten...''

''Mutluluk ve üzüntü bile eşit değil! Üzüntü sınırsızca bahşedilmiş, mutluluk ise bir damla...O değerli mutluluk tanesini de anında kaybedebilirsin! Bunun için ufak bir olay yeterli...Üzüntü ise ağaç misali sonsuza kadar büyüyebiliyor! Ta ki dış etkenler ağacın bu sonsuz büyümesini kıskanarak onu etkisiz hale getirene kadar...Hayat bu işte...''

''Geçmişi mi? Geleceği mi? Şu anı mı? Hiçliği mi? Boşluğu mu? Hangisini anımsıyorum? Anlayamıyorum...Zifiri karanlığın parlaklığı içinde ruhumun emilimini seyrediyorum.''

Okurken fazlaca etkilendiğim ve sorguladığım, dokunaklı satırlar içerisinde kaybolduğum bu muhteşem kitabı kesinlikle tavsiye ediyorum arkadaşlar. Sizler de bu kitabı okuyun ve yorumlarınızı paylaşın. Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Comments


Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page