top of page

1984


Güzel bir bahar gününden herkese merhaba arkadaşlar. George Orwell'in kaleminden ''Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'' kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle.


Winston Smith ve Julia, kitabın başkarakterleridir. İkisi de parti çalışanıdır. Birbirlerini severler. Gizli gizli buluştukları yerler vardır. Ancak bir gün bir İç Parti üyesi olan O'Brien tarafından yakalanırlar. Düşünce suçlusu olarak yargılanırlar ve işkence edilmek üzere sorguya çekilirler.

Kitap, Okyanusya'nın üçüncü en kalabalık eyaleti Havaşeridi Bir'in ana kenti Londra'da geçmektedir. Bu yerde, çıkardığınız her sesin duyulduğunu, her hareketinizin gözetlendiğini varsayarak yaşamak zorundaydınız. Tele-ekranlar her yerdeydi. Büyük Birader'in gözü herkesin üstündeydi. Büyük Birader, Parti'nin tarih kitaplarında Devrim'in önderi ve koruyucusu olarak biliniyordu.

Parti'nin savunduğu ülkü, hepsi aynı şeyleri düşünen, durmadan çalışan, savaşan, zafer kazanan, zulmeden bağnazlar ulusu yaratmaktı. Yenisöylem denilen resmi dili kullanıyorlardı. Okyanusya'nın resmi dili olan bu dil, İngsos ya da İngiliz Sosyalizmi'nin ideolojik gereksinimlerini karşılamak amacıyla oluşturulmuştu. Düşünce ufkunu genişletecek biçimde değil, daraltacak biçimde düzenlenmişti.

Kitapta betimlenen dünyada, bellekten ve geçmişten yoksun bir toplumun oluşturulması, gerçekliğin denetim altına alınması açısından büyük önem taşır. Günce tutmak bile suçtur. Düşünce Polisi, sürekli ensenizdedir. Yakalandığınız zaman isminiz kayıtlardan silinir, kökünüz kazınır, külünüz havaya savrulur bir diğer deyişle buharlaşırsınız.

Kült haline gelmiş bu kitap, yalnızca geleceğe ilişkin değil, günümüze yönelik de bir uyarıdır. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü bir düzeni savunan kitapta her şey tümüyle devletin denetimindedir. Her türlü muhalefetin yok sayıldığı bir toplum tehlikesine karşı bir nevi uyarı niteliğinde olan kitap karşı-ütopyacı bir roman olarak nitelendirilebilir. Özgürlüğün tümden ortadan kaldırıldığı, inanılmaz bir hayal gücüyle kurgulanmış olan bu kitap, dönemin toplumunun bağrında yatan olası tehlikelerin bir izdüşümüdür.

Güncelliğini her daim koruyan, muazzam akıcı anlatıma sahip bu başyapıtı herkesin okumasını tavsiye ederim. Kitabı okuduktan sonra Michael Radford'in yönetmenliğini yaptığı filmini de izlemenizi öneririm.

Kitapta altını çizdiğim satırları sizlerle paylaşmak isterim:

''İnsan, ardında tek bir iz bile, bir kağıt parçasına karalanmış tek bir adsız sözcük bile bırakamadıktan sonra, geleceğe nasıl seslenebilirdi?''

''Artık korku, nefret ve acı vardı, soylu duygulara, derin ve karmaşık acılara rastlanmıyordu.''

''NASIL'ını anlıyorum: NEDEN'ini anlamıyorum.''


''Karanlığın olmadığı yer, düşlenen gelecekti; hiçbir zaman göremeyeceğimiz, ama belli belirsiz de olsa paylaşabileceğimizi sezdiğimiz gelecek.''

''İnsanız, ölümle yaşam aynı kapıya çıkar.''


''Ne söylediğin ya da ne yaptığın önemli değil; yalnızca duygulardır önemli olan. Beni sevmekten caydırırlarsa, işte o zaman gerçekten ihanet etmiş olurum.''

''Hiçbir yararı olmayacağını bile bile insan kalmanın çok önemli olduğunu düşünüyorsan, onları yendin demektir.''

''Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez.''


''Bir gün karanlığın olmadığı bir yerde buluşacağız.''

''Anımsamamak insanın elinde değil. Belleği nasıl denetim altında tutabilirsiniz?''

''İnsan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu belki de.''


Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Comments


Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page