top of page

PASAKLI TANRIÇA


Güzel bir yaz gününden herkese merhaba arkadaşlar. Sizlerden gelen tavsiyeler üzerine bugün renkli, eğlenceli ve bu güzel mevsime uygun bir kitap seçimi yaptım. İlk etapta kapak fotoğrafı beni cezbetti diyebilirim. Sonrasında da tarz olarak deneyimlemediğim yanlışlıklar komedisi tadında bir kitabı okumanın bana farklı bir bakış açısı sunacağını düşündüğümü söyleyebilirim. Sophie Kinsella tarafından kaleme alınmış ''Pasaklı Tanrıça'' bir tutam hüzün, bir tutam mizah, bir tutam ironiyle ortaya konulmuş müthiş içten bir eser. Günümüzün yoğun koşturmacası içinde kişinin kendi istek ve değerlerini görmezden gelmesi durumu basit, anlaşılır, akıcı ve mizahi bir yaklaşımla ele alınmış. Şayet şu sıralar tatildeyseniz şezlongta uzanıp keyifle okuyacağınız, sonuna ulaşmak için merak duyacağınız ve sizi bir hayli gülümsetecek bir kitapla karşı karşıyasınız demektir. Fakat kendinizi kitaba fazla kaptırıp güneş yanığı olmamaya dikkat edin. Bu konuda uyarmalıyım :)

Carter Spink hukuk bürosunda avukat olan Samantha, işlerinden dolayı her zaman büyük bir telaş içindedir. Bir kontrattaki zayıf halkayı yakalamayı, anlaşmayı bağlamaya yaklaşırken artan adrenalini, uzlaşma heyecanını, tartışmayı, ofisindeki en vurucu noktaya değinen insan olmayı seven Samantha baskının onu her daim güçlü tuttuğuna inanır ya da öyle olduğuna inanması öğretilmiştir. İşi dışında başka bir şey düşünemeyen Samantha şöyle söyler: ''Fakat gerçek şu ki alışıyorsunuz. Hayatınızı küçücük küçücük parçalara bölmeye alışıyorsunuz. Çalışmaya da alışıyorsunuz. Her dakika çalışmaya.''

Baş karakterimiz, işlerinden arta kalan küçücük bir vakitte doğum günü için ailesiyle sözleşir. Fakat ailesindeki kişiler yoğun işleri olan ve işleri haricindeki etkinliklere nadiren katılabilen insanlardır. Ve sonuç: Samantha, doğum gününde yalnız bırakılmıştır. Biraz dokunaklı olan o kısmı alıntılayacağım: ''Gerçek şu ki zaten üçümüz bir araya gelip de yemek yiyemeyecektik. Fantastik bir fikirdi. Denememiz bile hata. Hepimiz çok meşgulüz, hepimizin kendi kariyeri var. Benim ailem böyle işte.''

Bütün hayatı yalnızca işinden ibaret olan pasaklı tanrıçamız Samantha evde olduğu vakitlerde ''The Waltons'' izlemeye bayılır. Beni biraz hüzünlendiren ve çocukluğumdaki sevdiğim programları düşünmeme vesile olan o kısmı sizlerle paylaşmak isterim. ''The Waltons! Tam ihtiyacım olan şey. Final sahnelerinden biri. Bütün aile masanın etrafında toplanmış; büyükanneden incileri dinliyorlar. The Waltons dizisini gizliden gizliye hep sevmişimdir, çocukluğumdan beri. O zamanlar herkes dışarıdayken karanlıkta oturur, ben de sanki Waltons dağı eteklerinde yaşıyormuş gibi hayaller kurardım. Ve şu anda da en son sahne gösteriliyor, her zaman beklediğim: Walton ailesi evinin karanlıkta görünüşü. Işıklar yanıp sönüyor, cırcır böcekleri ötüyor. Oğul John dış ses olarak konuşuyor. Bir ev dolusu insan. Dizlerimi karnıma çekiyorum ve tanıdık kapanış müziği çalmaya başlarken özlemle ekrana bakıyorum. 'İyi geceler, Elizabeth!' 'İyi geceler, büyükanne!' diyorum yüksek sesle. Nasılsa beni kim duyacak. 'İyi geceler, Marry Ellen!' 'İyi geceler, John!' diyorum ben de Mary Ellen'la aynı anda. 'İyi geceler!' 'İyi uykular!' 'İyi geceler!' '' ''Bari tüm kitabı yazsaydın Gizem!'' dediğinizi duyar gibiyim. Ne yapayım, ben de hoşuma giden bir şeyler olunca ayrıntılarıyla paylaşmayı seviyorum. Düşünüyorum da bizim zamanımızda da ''Alf'' vardı, ''Susam Sokağı'' vardı evimize konuk olan. Güzel günlerdi. Alıntıladığım satırlardan Samantha'nın küçüklükten beri mutlu ve kalabalık ailelere özlem duyduğu çıkarımını yapabilirim. İşkolikliğin aile genlerinde olduğu ve Samantha'ya 'işkolik' olmasının dikte edildiği çok açık. İş hayatında başarılı bir yol çizse de evinde yapayalnız vaziyette, dizi karakterleriyle diyalogta olması dokunaklı biçimde gözler önüne seriliyor.

Kitapta ilgimi çeken bir karakter vardı: Yan komşu Bayan Freya. Samantha'ya çok solgun göründüğünü, daha az çalışmasının ve günlük işlere de vakit ayırmasının gerekli olduğunu her fırsatta dile getiren karakter. Samantha çalışıyorken evine gelen paketleri alan ve Samantha işten döndüğünde de bir yığın laf eden meraklı komşumuz Bayan Freya, ev işlerinden hiç anlamadığı için Samantha'ya ufak sitemlerde bulunur. Sitcom tadında, mizahi bir dille kaleme alınmış diyalogları paylaşmak isterim: ''Bizim zamanımızda, bütün iyi eğitim almış kızlar düğme dikmeyi, çorap yamamayı ve yaka teyellemeyi öğrenirdi.'' diyor Bayan Freya. Samantha'nın iç sesi ile gülümsüyorum. ''Yaka teyellemek. Abuk sabuk bir laf bence.'' Ve cevap veriyor komşusuna: ''Eh, bizim zamanımızda öğrenilmiyor. Biz sınavlarımıza çalışıyoruz ve önemli kariyerler yapmamız öğretiliyor. Fikirlerimiz olması öğretiliyor. Beynimizi kullanmamız öğretiliyor.'' Aslına bakarsanız ikisini bir arada yürütmek zor değil. Yani yaka teyellemek filan değil kastım, ev işleri filan işte :) Fakat başarı odaklı yetiştirilmişseniz günlük hayattaki işlerden kendinizi soyutlamanız mümkün. Kendimi düşünüyorum da lise yıllarımda ben de çok ders çalışırdım iyi bir üniversiteye girebilmek için. Üniversiteye girdim, durum pek de farklı olmadı. Rahat edemedim açık olmak gerekirse. Üniversite liseden daha da zordu. Benim gibi İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü mezunu arkadaşlarım çok iyi anlayacaktır neyi kastettiğimi. Zordu. Ve şimdiki aklımla yapmayacağım şekilde sosyal hayattan ve günlük işlerden soyutladım kendimi. Gerçek şu ki insan isterse her şeye vakit ayırabilir diye düşünülebilir belki de şayet bunun için yeterince enerji bulabilirseniz. Bu da benim küçük bir itirafım olsun sizlere :) Yeni nesle tavsiyem: ''Çok da çalışmayın, hiçbir şey sizden değerli değildir unutmayın.''

Samantha'nın tek bir hayali vardır. Çalıştığı hukuk bürosunda ortak olabilmek. Özel hayatından feragat edip çalıştığı şirkete yıllarını verir. Ve hayal ettiği o gün gelir. Samantha'nın şirkette ortaklar arasında olacağı açıklanacaktır. O gün Samantha, dağınık olan çalışma masasında bir not bulur ve sisteme girmesi beklenen bir işin tarihini geçirdiğini fark eder. Daha önce bu notu görmemiştir. Nasıl olur? Samantha hiç hata yapmaz ki. İşinde en iyisidir o. Yaptığı hata ya da -biraz spoiler içerecek ama muhakkak söylemeliyim- onun hata yaptığını düşündürtecek kişi -okuduğunuzda fazlası ile şaşıracaksınız- yüzünden utanç duyar ve şirketten uzaklaşır. Olayın şokundadır. Ortak olacağı bu anı yıllarca beklemişti ve şimdi olanlara bir bakın! Kabul edilemez bir hata...Ne kadar uzaklaşırsa o kadar iyi olur düşüncesiyle bir trene atlar ve trenden indiğinde ne yapacağını düşünmeden bir ağrı kesici istemek için büyük bahçesi olan, tanımadığı lüks bir evin kapısını çalar. İşte Samantha'nın hayatı o noktadan itibaren tamamıyla değişir. Yanlış anlaşılma sonucu Fransız aşçılardan ders aldığını söyleyen müthiş İngiliz aksanıyla Samantha, ev sahiplerini olumlu yönde etkileyerek işe alınır. Avukatlık kariyerini bir anda çöpe atan ve meslek anlamında bambaşka bir yola adım atan baş karakterimiz, yakışıklı bir bahçıvanla tanışır ve her şey burada başlar. Bir ''Aşk-ı Memnu'' dizisi gibi entrika dolu bir ev olmasa da olay örgüsü sizi mutlaka içine çekecektir. Seçim yapmak zorunda olan Samantha neye karar verir? Hayatı ne yönde şekillenir? Hayattan beklentisi gerçekte nedir? İşte tüm bu soruları sıcacık ve samimi anlatımıyla yazar Sophie Kinsella cevaplayacaktır. Edebi değer taşımadığı düşüncesiyle ön yargılı şekilde kitaba başlama olasılığınız olacağı halde, sayfalarda ilerledikçe, muhteşem kurguya kendinizi bıraktıkça asla pişman olmayacağınız bir sonla karşılaşacaksınız. Kitabı bitirdiğimde: ''İyi ki okudum. Ne muhteşemdi!'' dedim. Samantha'nın doğallığında, verdiği tepkilerde ya da yaşamından alıntılarında kendinizden de bir şeyler bulabileceğinize eminim. Kitapta en çok hoşuma giden kısmı alıntılamam gerekirse: ''Bazen hayatta bir hedefe gerek yoktur. Yalnızca bir sonraki hareketin ne olacağını bilmek yeterlidir.'' Herkesin hayalleri, hedefleri, ulaşmak istediği noktaların olması kaçınılmazdır. Fakat bazen bize planlamadığımız, aklımızın ucundan bile geçmeyen bir hayat sunulur. Ve öyle bir durumda yapacağımız seçimler hayatımızı belki de özümüzü şekillendirir eğer ki seçim şansımız varsa.

İçinizi ısıtacak, sizi gülümsetecek hatta gülme krizleri yaşatacak dersem hiç de abartmış sayılmam, romantik komedi tadında bir kitap arıyorsanız tavsiyemdir. Şimdiden keyifli okumalar olsun arkadaşlar. Gayle Forman'ın da dediği gibi: ''Bazen seçim yaparsın bazen de seçimler seni olduğun kişi yapar.'' Dilerim ki hayatta yaptığınız seçimlerle özünüzü keşfedersiniz. Sevgiyle...

Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page