top of page

MARCUS AURELIUS - UNUTMA MUTLU BİR HAYAT ÇOK AZ ŞEYE BAĞLIDIR


Herkese merhaba arkadaşlar. Dünya olarak salgın bir virüsle mücadele süreci içerisindeyiz. Bu süreçte olayın ciddiyetini kavrayamayanların sergiledikleri bilinçdışı ''Bana bir şey olmaz'' mantığıyla, tedbiri elden bırakmayan insanların da hakkını yediği düşüncesindeyim. Her birey alınan tedbirlere özen gösterip bilinçli bir şekilde bunları uygularsa toplum olarak epeyce yol katedip sağlıklı ve umutlu yarınlara ulaşacağımız temennisindeyim. Özensiz, zararlı, zamanı hor kullanan, bireysel değerlerini yitirmiş ya da yitirmekte olan kişilerin kendisiyle tanışması adına bir bakıma avantajlı karantina günlerinde kitap okuyanları eleştirip, kitap okumanın pasif bir eylem olduğunu savunanların dahi kitap okumaya başladığını görmek ufak bir mutluluk benim için. Maddi değerlerin ön planda olduğu günümüzde insanlığımızı hatırlamak için belki de sunulmuş bir lütuf. Hayatın keşmekeşi içinde uzak kaldığımız, arayıp sormak için zamanı bahane ettiğimiz aile, akraba, dostlarımızı hatırlayıp öz benliğimizi, değer yargılarımızı fark etmek adına da kendimizi keşfettiğimiz, tembelliğe yer vermeyip -çünkü bu bir tatil değil- daha çok okuyarak ve sorgulayarak aklımızı kullanacağımız bir süreç. ''Aklını kullan, tedbirini al, değer yargılarını hatırla!'' Olay çok da zor değil aslında. Hayat öylesine komplike, karmaşık ve kalabalık ki nasıl basit yaşanır, nasıl yalın düşünülür ve sade kalınır hatırlaması güç tabii...

Özlem Esmergül tarafından kaleme alınmış ''Unutma, mutlu bir hayat çok az şeye bağlıdır'' eserinde Roma imparatoru ve aynı zamanda stoacı bir filozof olan Marcus Aurelius'un 2000 yıllık mutlu yaşama rehberine kulak vereceğiz hep birlikte. Bir devlet lideri olarak sadece stratejik zekası ve askeri yetenekleriyle değil yazım gücü ve felsefe alanındaki dehasıyla da öne çıkan, hayranlık uyandıran bir isim Marcus Aurelius. Tam adını söylersek Ceaser Marcus Aurelius Antoninus Augustus. Henüz üç yaşındayken babası vefat edince, büyükbabası tarafından evlat edinildi. Nazik, sakin ve olgun bir çocuk oldu. Felsefeyle tanıştığında on iki yaşındaydı henüz. Eşsiz bir eğitim gören Aurelius, stoa felsefesinin ünlü isimlerinden filozof Apollonius ile Platoncu filozof Bacchius'un öğrencisi oldu. Hayatını bütünüyle felsefeyle geçirdi. Kırk yaşında Roma imparatoru oldu. Roma'nın ilk ve son filozof imparatoru...Sefer yıllarında kaleme aldığı ''Kendime Düşünceler'' ilk kez yayımlanan eseriydi. On dokuz yıllık imparatorluğunun on yedi yılını seferlerde, savaşlarda geçirmesine karşın, seferdeyken yazdığı bu eserinde doğaya ve insana saygı, sevgi, merhamet, iyilik, sadelik, zarafet ve hoşgörü temalarının güçlü olması hayli dokunaklıdır.

Bir yalınlık, basitlik ve sadelik sanatı olan ''mutluluk'' algısı dışarıda değil, içeridedir Aurelius'a göre. ''Basit'' olanın gücünü fark etmedikçe, mutluluk hep bir hayal olarak kalacaktır. ''Mutlu olmanın formülleri serilmiş masalara. Vitrinlerden satın almaya çalıştığımız hazlar peşindeyiz. Sosyal medyanın gücü kadar psikolojik derinliğimiz. Başkalarının sevgisine duyduğumuz muhtaçlıkla hırçınlaşıyor, sağırlaşıyor, yalnızlaşıyoruz. Yani biz de giderek karmaşıklaşıyor, çaresizleşiyor, çözümsüzleşiyoruz. Mutluluk basit olandır ve basit olandadır. Ne var ki biz basitleşmekle ucuzlaşmak arasındaki büyük farkın ne olduğunu unutmuş olabiliriz. Oysa birinde yaşam, diğerinde de yıkım vardır. Sanırım hatırlamanın tam da zamanı.''

Stoacılık, Yunan ve Roma toplumlarında aktif ve belirleyici bir felsefe akımıdır ve bu akım Roma'da Marcus Aurelius ile en yüksek noktaya ulaşmıştır. Stoa felsefesine göre mutluluk doğayla uyum sayesinde yakalanabilir, hiçbir dış faktöre bağlı değildir. İnsan aklını kullanarak her düşünce, her prensip ve her deneyiminde kendisiyle hesaplaşıp, kendi iradesine meydan okuyabilmelidir. Roma hukukunun da stoa kökenli prensipleri sayılan üç temel ilkeye sahip olmalıdır insan: Dürüst yaşamak, kimseyi incitmemek, adaletli davranmak. ''Hayatımız düşüncelerimizin bir sonucudur'' diyen Aurelius'a göre ne düşünürsek onu eyleme geçiririz. Çünkü hepimiz düşüncelerimizle varız. Bu yüzden zihnimizde her an ayık olmalıyız. Seçtiğimiz eylemler, düşüncelerimizin bir ifadesiyse o halde farkında olmamız gereken nokta tam da burasıdır. Mühim olan eylemi zincirlemeye çalışmak değil, eyleme neden olan düşünce biçimini değiştirmektir. Eylemlerimizin önüne ne kadar geçmeye çabalarsak çabalayalım aynı düşünceyi sürdürüyorsak bir yol katetmiş olamayız. Eğer düşünce biçimini değiştirirsen olmak istediğin sen ile dizginlemeye çalıştığın sen birbiriyle mücadele etmek zorunda kalmayacaktır.

Geçmişe bağlanıp kalarak geçmişte yaşamanın anlamsızlığı ve geleceği düşünerek kaygılarla yaşamanın yanlışlığı üzerinde duran Marcus Aurelius diğer stoacılar gibi ''an''ın yaşamaya değer olduğunu düşünür. ''Canlı olan, yaşayan en gerçekçi an şu andır. Geçmiş, bir oldubittidir artık. Aklını kullanan insan için geçmişle ilgili kin, kıskançlık ya da pişmanlık hesaplaşması kalmamıştır. İstesen de istemesen de zaten sen artık eski sen değilsindir. İnsan için değişim kaçınılmazdır. Zira gelecek de sadece bir hayaldir, bir olasılıktır, henüz olmamıştır ama şu anı nasıl değerlendirirsen, geleceğin de nasıl olabileceği ihtimalini belirlersin. Gelecek kontrol dışıdır, tıpkı geçmişin de artık kontrol dışı olduğu gibi. Evrende her an, her olasılık mümkündür ve bütün olasılıklar şimdinin içinde inşa edilir. Dolayısıyla şimdi, yani şu an dışında kaygılanacak, dert edilecek, korkulacak hiçbir şey yoktur.'' O halde şimdi, tam da şu anda her ne yapıyorsan gösterişe kapılmadan, özgürlük ve adalet bilinciyle, asaletle kusursuz yap. Çünkü bu insancadır. İnsanca yapabileceğin en iyi şeydir.

Başarının kölesi olmamak üzerine öğütlerde bulunur Aurelius. Sonucun kölesi olmak yerine, başarıya giden sürecin öğrettiklerine açık olmak gerektiğini vurgular. Elde ettiklerinle övünmek yerine, üretmeye devam edebiliyor olmanın mutluluğunu yaşam boyu tatmanın çok değerli olduğunu savunur. ''Bir işi başarmak sana zor geliyorsa, o işin insanüstü meziyetler gerektiren bir iş olduğunu düşünme. Tam aksine eğer bir şey mümkünse ve insanın yapabildiği işse, senin de bunu başarabileceğini düşün'' diyerek aklın öneminin ve başarıya giden yolda aklını kullandığın taktirde yapamayacağın bir şey olmadığının altını çizer. Aklını kullanmak kişiyi cesaretlendirir, bu eylemi başkalarının hakkını yemeden özgürce ve asaletle gerçekleştirmenin kişiyi mutluluğa ulaştıracağını söyler. İnsan, aklı yoluyla abartıdan uzak kalmayı başarır, dengenin gücünü ve zarafetini yakalarsa aslında içsel olarak kendini koruyabilir. Akıllı insan düşüncelerini ve deneyimlerini değiştirebilen, öğrendikleriyle dönüşendir. Doğa da dönüşüm içinde olduğuna göre ve bizler de doğanın bir parçası olduğumuza göre öğrendiklerimizle kendimizi keşfedebilir ve dönüşebiliriz. ''Yokluğun içindeki varlığı, kayıpların içindeki kazancı, gözyaşının içindeki mutluluğu, savaşın içindeki barışı bulup çıkaracak ve deneyimleyecek olan da biziz.'' Zihnimiz sayesinde yenilenmeyi yakalarız.

''İnsan, insan içindir'' düşüncesiyle hareket eden Marcus Aurelius kendine faydalı olmanın yolunun başkasına faydalı olmaktan geçtiğini savunur. ''Mutlu olmak isteyen, üretmelidir. İyileşmek isteyen, iyileştirmelidir. Var olmak isteyen, var etmelidir. Sevilmek isteyen, sevmelidir. Büyümek isteyen kişi, usta yetiştirmelidir.'' İnsanın başkalarına yabancılaşıp doğadan uzaklaşması yalnızlığın ve mutsuzluğun temelidir aslında.

Varoluş basit, sade ve güzeldir. Varoluş amacı büyük ve kutsal değildir. Doğanın da bir varoluş amacı vardır. Aurelius, ''Her şey bir amaçla var olmuştur. Mesela bir at ya da bir asma...Hepsi bir amaç için yaratılmıştır. Şaşırtıcı mı? Güneş bile bir amaç için doğduğunu söyler. Diğer bütün tanrılar da öyle...Peki ya sen hangi amaç için geldin dünyaya? Zevkusefa sürmek için mi? Bu düşüncenin doğru olması mümkün mü sence?'' diyerek konfor bağımlılığının tüketici olup kişiyi varoluş amacından uzaklaştırdığını, değişmesine, yenilenmesine olanak vermediğini vurgular. Haz düşkünlüğü, varoluşa ihanettir.

Akıllı insan, kendi eylemlerinin sorumluluğuyla yaşar. Yaşadığı olumsuzlukların sorumlusu bir başkası değildir. Çünkü, stoa felsefesine göre kötülük karşı tarafla ilgili değildir. Tamamen kişinin kendisiyle çatışması, kendine ters düşmesi, kendini yıkmasıdır kötülük. Kötülüğe kesilecek en ağır ceza, kötülüğü yapanın kendini cezalandıracağından emin olmaktır. Bu görüşünü şu cümleleriyle destekler Aurelius: ''Düşmanından intikam almanın en iyi yolu, düşmanına benzememektir. Kim ne yanlış yaptıysa, onu yanlışıyla baş başa bırak...'' ''Eğer dış bir nedenden dolayı üzüldüğünü düşünüyorsan yanılıyorsun. Çünkü seni üzen de, rahatsız eden de o dış neden değildir, olamaz. O nedenle ilgili yargılarındır seni üzen...Eğer yargılarından kurtulabilirsen sıkıntını da, üzüntünü de hemen yok edebilirsin. Yapman gereken tek şey yargılarından vazgeçmek...'' Sizce de basit fakat mantıklı değil mi arkadaşlar yaklaşık 2000 yıl önce söylenmiş bu sözler? Olmayan bir engeli yaratan zihnimiz değil mi aslında? Kavga eden, zaman kaybeden? Olmayan bir acıyı hayatımızda kökleştirene kadar düşünmeye devam eden? Doğanın gösterdiği yol en kısa yoldur. Gerçek çözüm, her zaman basit, kısa ve net olandır.

Kendimize ayıracak bolca vaktimizin olduğu şu günlerde yönetici olan aklımızla basit yaşamanın mutluluğa giden yolda nasıl da önemli olduğunu kavrayacağız. Nazım Hikmet'in de dediği gibi ''Basit yaşayacaksın basit...Mesela susayınca su içecek kadar basit.'' Sağlıklı,umutlu yarınlara...

Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page