top of page

AMOK KOŞUCUSU


Bayramın ikinci gününden herkese merhaba arkadaşlar. ''Bayramda da blog mu yazılırmış?Gez,tatilin tadını çıkar,dinlen'' dediğinizi duyar gibiyim. Fakat ben yazarken dinlenenlerdenim.Yazarak kendimi ifade edebilmek ve sizlere de özellikle -kitap tutkunlarına da-bir faydam olabileceğini düşünmek bende yazma hevesi uyandırıyor. Sosyal medya hesaplarından takip etme şansım oluyor.Kimileri bir yerlerde güneşin,denizin,kumun tadını çıkarmakta kimileri aileleri ve yakın arkadaşları ile birlikte kalabalığın hazzını yaşamakta.Ne güzel:) Umarım herkesin gülümsediği bir bayram olur mesajını vererek bugün ele alacağım esere geçiyorum izninizle.Tutkulu yaşamların yazarı Stefan Zweig'ın kitabı ''Amok Koşusucu'' hakkında yorumlarımı paylaşacağım sizlerle. Kısacık öykülerinde ele aldığı karakterlerin analizini derinlemesine işleyen,okuyucuda aşk,nefret,kibir,gurur,yorgunluk,hüzün,coşku,hırs,acı gibi birçok his karmaşası yaşatan,Sigmund Freud'un görüşlerine de değer verdiği eserlerindeki psikolojik çözümlemelerinden de anlaşılan ve bu özelliği ile hayranlık uyandıran benim için vazgeçilmez bir yazar Stefan Zweig. ''Satranç'' ve ''Bir Çöküşün Öyküsü''nden sonra okuduğum üçüncü kitabı olan ''Amok Koşucusu'' da favorilerim arasına girmeyi başardı. Zweig'in eserlerini okurken kendimi olayların içerisinde buluyorum,yaşıyorum,içselleştiriyorum ve belki size abartı gelebilir fakat bilin ki bu bir gerçek ; o anda dünya ile bağlantımı kesmiş oluyorum. Kitabında yer alan karakterlerden her biri ben oluyorum artık.Her eserinde de aynı hisleri yaşıyorum.Bu da Stefan Zweig farkı olmalı.Kendi dünyasına beni alıveriyor.Ve o anda anlıyorum ki bu kitaptan da öğrendiğim yeni bir tabir ile ben Zweig için bir ''Amok Koşucusu'' oluyorum artık. Eserlerini ardı ardına okuma isteği uyanıyor ruhumda ve her birinde bambaşka duygu cümbüşüne sürükleneceğimi düşünerek meraklanıyorum,heyecanlanıyorum. Kısacık öykülerinin her satırında benliğimde hissettiğim tat adeta bağımlılık yaratıyor.Türkçe çevirisini okurken bunları hissedebiliyorsam şayet orjinal dilini bilmiş olup o dilden okusam neler hissederdim diye düşünmeden alıkoyamıyorum kendimi.Keşke diyorum keşke Stefan Zweig kendi elleriyle yaşamına son vermeseydi de daha çok eserini bizlerle buluştursaydı. Umarım bilinmezlikler içinde huzurla uyuyordur. Gelelim kitap ile ilgili düşüncelerime.Zweig'in eserlerinde şunu farkettim ki ''Satranç'' eserinde de bir gemi yolculuğu mevcuttu.''Amok Koşucusu'' kitabında da olay bir gemide geçiyor.Kendi yaşamından esinlenerek yazan bir yazar olarak Stefan Zweig'ın hayatında gemi yolculuğunun önemli bir yer taşıdığını düşünüyorum.Uzun yıllar Hindistan'da görev alan bir doktorun trajik öyküsü anlatılıyor kitapta.Yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyen gururlu ve mağrur bir kadına yardımı reddeden bir doktorun vicdani yükümlülüğüyle kendi karmaşık duyguları arasında sıkışıp kalması ve saplantılı pişmanlığı anlatılıyor.Kitap, nedeni bilinmeyen bir kazayla başlıyor. Kitabın asıl kahramanı gemide başından geçenleri anlatmaya başlıyor.Ve gemide yüzünü göremediği,yalnızca bazen yanan piposunu görebildiği bir adamla karşılaşıyor.Yani ''Amok Koşucusu''yla.Peki Amok'un ne olduğunu biliyor musunuz arkadaşlar? ''Amok şöyle bir şey: Bir Malezyalı, son derece sade,son derece iyiliksever bir insan,içkisini içiyor...Orada öylece oturuyor,duygusuz,umursamaz,donuk...Ve birden ayağa fırlıyor,hançerini kapıyor ve sokağa koşuyor...Dosdoğru koşuyor,hep dosdoğru...Nereye olduğunu bilmeden.Yolda karşısına ne çıkarsa çıksın,insan,hayvan,hançeriyle vurup yere seriyor ve kan sarhoşluğu onu daha da öfkelendiriyor...Koşan adamın ağzından köpükler saçılıyor,delirmiş gibi uluyor...Bakıyor ne solda duruyor,sadece tiz çığlığıyla,elinde hançeriyle öyle korkunç bir halde ileriye doğru koşmaya devam ediyor...Köylerdeki insanlar bir Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilirler...Onun koşarak gelmekte olduğunu gördüklerinde herkesi uyarmak için bağırırlar.'Amok!Amok! ve herkes kaçışır...Ama o koşmaya devam eder,hiçbir şey duymaz,sürekli koşar,hiçbir şey görmez,karşısına çıkan her şeyi yere yıkar...Ta ki biri onu kuduz bir köpek gibi vurup yere serene ya da kendiliğinden köpükler içinde yere yıkılana kadar...'' İşte böyle ifade ediliyor Amok koşucusu kitapta. Hepimiz birer ''Amok Koşucusu''yuz esasında. Kariyer hedeflerimizi ya da manevi tamamlanmamışlıklarımızı gerçekleştirmek uğruna etkisi altına girdiğimiz hırsların,gururun,öfkenin yenilmişleriyiz bazen. Kimileri elde ettiklerini kendi lehlerine çevirip hayatın yaşanmaya değer güzelliklerinin farkına varabiliyor kimileri ise gerçekleştiremedikleri uğruna hayata yenik düşüp korkunç girdabın içinde kaybolup unutulup gidiyor.Dengeyi iyi sağlayıp,tökezleyip düştükten sonra bunlardan ders alıp kalkmayı bilmek gerekiyor.Bu bazen içinden çıkılmaz hal alsa da bu gücü bazen kendimizde bulamadığımız zamanlar olsa da yaşamak için bunu yapmamız gerekiyor.İşte o zaman içimizdeki asıl gücün farkına varabiliriz.''Amok Koşucusu'' kitabı da diğer iki Stefan Zweig kitabında olduğu gibi son sayfalarındaki satırlarda beni ağlatmayı başardı.Büyük bir usta ve benim için vazgeçilmez bir yazar olduğunu tekrar söylemeliyim. Bu zamana kadar ne kadar eser yazdığını sayıca bilmiyorum fakat hepsini okumak istiyorum.Sanki sonunda büyük bir ödül varmış gibi.Şimdi kitabı okurken tekrar tekrar okuduğum ve altını çizdiğim bazı satırları sizlerle paylaşmak istiyorum.

''...söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz.'' ''Sadece diğerlerine karşı görevi yok ki insanın,kendine karşı da var,devlete karşı da,bilime karşı da var...'' ''...çırılçıplak soyunuyorum ve diyorum ki: insan ruhunu kemiren,iliğini kemiğini kurutan bu lanet olası ülkede,ben bu kirli yalnızlık içinde utanmayı tamamen unuttum.'' ''Sizden benimle konuşmanızı rica ediyorum,çünkü kendi suskunluğumda boğulmak üzereyim.'' ''Beni hiç tanımadan değerimi biçmiş ve beni satın almıştı,iradesinin özsezisiyle beni ele geçirmişti.'' ''Tam on gündür hiç konuşmamıştım...aslında yıllardır...öyle zor oluyor ki şimdi ,her şeyi içine atmak insanı boğuyor neredeyse...'' ''Belirli bir amaç için yaşanmayan büyük hayatlar bir yanılsamadır.'' Daha pek çok satır var beni derinden etkileyen ancak sizleri de okurken yormamak adına favori kısımları yazdım sadece. Kafasında oluşturduğu önyargının vermiş olduğu kıvılcımla hayatını trajik şekilde sona sürükleyen adamın bir hikayesi ancak böyle güzel ve akıcı bir şekilde okuyucuya sunulabilir.Muhteşem yazar Stefan Zweig'ın yeni eserlerini okuyup sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum.Satırlarıma Sigmund Freud'dan yapacağım bir alıntıyla son veriyorum.''Birine duyduğunuz sevgi ve sinir doğru orantılıdır.En çok sevdiğiniz insana herkesten çok sinirlenirsiniz.'' Umarım hırs ve önyargılarınızın ruhunuzu kirletmesine izin vermeden sevdiklerinizle sürebileceğiniz bir yaşam sürersiniz arkadaşlar. Bol kitaplı günler,sevgiyle...

Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page