top of page

ELA GÖZLÜ PARS CELİLE

Arkadaşlar merhaba,bugün yine son derece beğendiğim bir kitabın yorumunu sizlerle paylaşmak istedim.Osman Balcıgil'in kaleme aldığı ''Ela Gözlü Pars Celile'', Türkiye'nin 2016 yılında en çok okunan kitapları arasında yerini almış.Beni o dönemlere götüren,bende sanki kitap okuyormuş gibi değil de bir film izliyormuş izlenimi uyandıran,beni ağlatan,yer yer gülümseten,fena halde his yoğunluğu yaşadığım,birkaç gün etkisinden kurtulamadığım,tarih ve edebiyat konusunda bilgilerimi tazelememi sağlayan,beni araştırmaya teşvik eden,bilgi dolu,öğretici bir romandı.Kitapta gerçek olaylar ve kişiler anlatıldığı için,olaylar tarihleriyle sunulduğu için daha çok ilgimi çekti diyebilirim.Dil ve anlatım olarak, akıcı ve sade buldum.Konu bütünlüğü tamdı,geçişler iyi sağlanmıştı.Bir geçmişten, bir gelecekten bahsediyor olması da farklılık yaratmıştı.Geçmişteki bir olaydan bahsedilip,bir sonraki sayfada uzun yıllar sonrasına gidilip o zamanın hatırlanmasıyla yaşanılan deneyimi,şu anda verdiği duyguyu en güzel şekilde ifade ediyordu bence.Üstelik kendisine hayran olduğum şairin hayatından anlatılan kesitler de olunca büyük bir zevk ve heyecanla okudum.Şimdi,kitabın özetinden bahsetmek istiyorum.Polonya kökenli devlet adamı,dil uzmanı ve eğitimci Hasan Enver Paşa'nın kızıydı Celile.Kont Konstantin Borzecki'nin torunuydu aynı zamanda. Annesi Leyla Hanım da Osmanlı generali olan Alman kökenli Ludwig Karl Friedrich Detroit'in kızıydı.Fausto Zonaro'nun öğrencisi olan ve adını resim sanatına altın harflerle yazdıran Celile,ünlü şairimiz Mehmet Nazım Hikmet Ran'ın annesiydi.Padişah hafiyeleriyle,balkan çetecilerle,İttihat ve Terakkicilerle boğuşacak kadar cüretkardı.Osmanlının ilk kadın nü ressamıydı.Cesareti ve sanata olan düşkünlüğü en belirgin özellikleriydi.İlim sahibi bir kadındı,her gün gazete ve dergi okur,bunları da eş ve dostlarıyla paylaşırdı.Eşi Hikmet,Osmanlı valisi Mehmet Nazım Paşa'nın oğluydu.Hikmet,hiçbir zaman Celile'nin istediği eş profiline uygun biri olmamıştı.Celile'nin aksine,dünyadaki ve ülkesindeki olaylarla çok ilgilenmeyen,çalışmayı pek sevmeyen biriydi.Daha çok babasına sırtını dayayarak yaşıyordu.Selanik o zamanlar milliyetçilik akımı ile çalkalanıyordu.Bu akım Balkanları da sarmıştı ve Türkler orada istenmiyordu.Celile o dönemler oğlu Mehmet Nazım'a hamileydi ve İstanbul'a gitmeden 15 Ocak 1902'de Mehmet Nazım dünyaya geldi.İstanbul'a gittiklerinde çok güzel günler geçiren Celile,kayınpederi Mehmet Nazım Paşa'nın Halep'e atanmasıyla kendisini bir anda orada buldu.Eşi Hikmet,Hariciye Nezareti'nde memurdu.Ancak uzun bir süre çalışmadı.Bu yüzden babası Halep'e atanınca Celile'yi ikna ederek,Halep'te ticaret yapacağını ve çok para kazanacaklarını öne sürerek Celile'yi ve oğlu Mehmet Nazım'ı alarak Halep'e gittiler.Halep güzel bir şehirdi.Ancak ticaret yapan kişiler belliydi ve yeni gelenlere pek iş kalmıyordu.Bu sırada Celile ikinci çocuğuna,İbrahim Ali'ye doğum yaptı.Maalesef ki İbrahim Ali,doğduktan 35 gün sonra difteri salgını yüzünden hayatını kaybetti.Bu, Celile'yi büyük bir üzüntüye boğmuştu.Sürekli eşi Hikmet ile evliliğini sorguluyor,Halep'e onun yüzünden geldiklerini düşünüyordu.Bu hüzün dolu dönemi atlattıktan sonra Celile,tekrar doğum yaptı.Samiye adında bir kızkardeşi olmuştu Mehmet Nazım'ın ve onun dünyaya gelmesiyle Halep'teki Osmanlı sarayına yeniden mutluluk gelmişti.3 yıllık bir Halep macerasının ardından 1908'de İstanbul'a geri döndüler.Çünkü Hikmet'in işleri bekledikleri gibi değildi ve Halep'te kalmalarının anlamı yoktu.Nazım giderek büyüyordu,çok küçük yaşlarında bile şiire merakı olan bu mavi gözlü çocuğun hayali Harbiye idi.Vatanı ve milleti için canını feda etmeye hazırdı.Celile,oğlunun odasında,yatağının başucunda Tasvir-i Efkar'ın 13 Nisan 1913 tarihli nüshasından kesilmiş haberin asılı olduğunu gördüğü ilk gün duygulanmıştı.Bu küpürde Balkan Harbi'ne gönüllü giden Galatasaray öğrencileri hakkında bir yazı yer alıyordu ve o dakikadan itibaren oğlunun vatanı uğruna şehit olmak için yanıp tutuştuğunu gördü.Nazım ve dedesinin arası her zaman iyiydi.Yazdığı şiirleri dedesiyle paylaşırdı.Uzun uzun sohbet eder,şakalaşırlardı.3 Temmuz 1913'te ilk şiirini yazdı.11 yaşındaydı henüz.Şiirin ismi Feryad-ı Vatan'dı.

 

Sisli bir sabahtı henüz

Etrafı bürümüştü bir duman

Uzaktan geldi bi ses ah aman aman

Sen bu Feryad-ı Vatanı dinle işit

Dinle de vicdanına öyle hükmet

Vatanın parçalanmış bağrı

Bekliyor senden ümit

11 yaşında bir çocuğun gördükleri,hissettikleri,duyarlılığı,vatana bağlılığı,bunu şiirine yansıtması...

Celile,bir gün Pera Palace'da oturmuş,sanat ve ülkenin gidişatı üzerine arkadaşıyla konuşurken,karşıdan Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nu gördü.İkisinin arası zaten önceden beri çok iyiydi.Onun yanında ise Yahya Kemal vardı.İlk gördüğü andan itibaren Celile'den çok etkilendi.Bulduğu her fırsatta karşısına çıktı. Kaçamak vapur gezileri,zamanın çok hızlı geçtiği sohbetleri yasak aşkı meydana getirdi.Celile,en başından beri Hikmet'in kendisi için uygun bir eş olmadığını düşünmüştü.Birkaç kez boşansalar da,kayınpederi torunlarından ayrılmamak için Celile'yi ikna etmişti.Kayınpederine olan saygısı ve bağlılığı için tekrar nikah kıyılmıştı Hikmet ile.Ancak Celile mutsuzdu bu evlilikten.Yahya Kemal ile ettiği uzun sohbetleri düşünüp,Hikmet'le neden hiç böyle sohbet edemediklerini sorgulamıştı.Yahya Kemal,Celile'ye olan ilgisini her fırsatta dile getiriyordu.''Ela Gözlü Pars'' isimli şiirini Celile için yazmıştı.Gün geçtikçe aralarındaki sevgi bağı kuvvetleniyordu.Büyükada'da başlayan gizli görüşmeler,Celile'nin ev tutmasına sebep oldu.Yahya Kemal aynı zamanda Nazım'ın tarih ve edebiyat hocasıydı.Nazım,usta şairi çok seviyor,onun hocası olmasından dolayı mutluluk duyuyordu.Fakat okulda hocası ve annesi hakkında dedikodular çıkınca durum değişti.Usta şair bu durumdan kaçmaya karar verdi ve büyük aşk son buldu.''Sessiz Gemi'' adlı şiirini de bu dönemde yazmıştı.Celile,Yahya Kemal'in aşkına sahip çıkmayıp,kendisinin gösterdiği cesareti onun göstermediğini düşünerek sürekli kahroldu.O dönem eşi Hikmet'ten de boşandı.Yahya Kemal'e olan aşkıyla Celile,gerçek bir saray hanımefendisinden,pervasız bir aşığa dönüşmüştü.Sevgisiyle kuracağı küçücük evleri için masa örtüsü dikecek kadar mütevazi bir aşık.Ne yazık ki kötü bir sonla bitmişti.Osmanlı Devleti'nin Milli Mücadele yıllarında oğlu Nazım önce Milli Kuvvetlerin yanında yer almış,daha sonra ise Rusya'ya giderek Bolşevik İhtilali'ne gidenlere yardım etmişti.Ülkesine komünist olarak geri döndü.Yazdığı tüm şiirler yasaklandı.Eşitliğin,adaletin,halkın,işçinin yanında oldu ve düşüncelerini kaleme aldı.Gazetelerde yazmış olduğu yazılar dolayısıyla kısa süreli hapis dönemleri olmuştu.Ancak 1938'de 28 yıl 4 aylık cezaya çarptırıldı ve bu ceza en uzunu,en ağırıydı.Bu süreçte de annesi Celile her zaman yanında oldu.Oğlunun özgürlüğü için tüm kurumlara başvurdu.Artık 60 yaşına gelmişti,oğlu da 40 yaşındaydı.Başvurulan tüm yerlerden ret sonucu alınca Nazım Hikmet açlık grevine başladı.Kalp yetmezliği ve karaciğerindeki sorun nedeniyle büyük sağlık problemleri yaşadı.Bu problemleri yüzünden açlık grevine son vermek durumunda kaldı.Bir gün annesi Celile,yine oğlu Nazım'ı ziyarete hapse gitmişti.Nazım,yazdığı şiirlerden birini paylaştı annesiyle;

Hapisliğimin on ikinci yılındayım

Üç aydan beri de canlı cenaze halindeyim

İhtiyar bir kadın gelip durdu kapıda

Annem

Ana oğul cenazeyi kaldırdık

Ben ayaklarından tuttum o başucundan...

Şiiirin devamını okuyamadı Celile.Yılmanın,yıkılmanın,pes etmenin onun bildiği Nazım'a yakışmayacağını düşünüyordu.Nasıl olacaktı da Nazım eski Nazım olacaktı? '' Yardım et bana Celile,takatım kalmadı'' dedi Nazım anacığına biraz da utanarak.Celile,on iki yıldır oğlunun özgürlüğü için savaş vermişti.Gururunu ayaklar altına alarak yaşadıkları onca kötü olaya rağmen,mecliste önemli bir konumda olan Yahya Kemal'e bile oğlunun suçsuz olduğuna dair yazı gönderip,yardım istemişti.Ancak Yahya Kemal'den yanıt gelmedi.Oğlunun son hali,gözlerinin önünde eriyip gitmesi,ona yalvarışı...Buna yürek dayanmazdı.Kardeşi Münevver ve yeğeni Oktay Rıfat ile birlikte pankartlar hazırladı,açlık grevi bile yaptı o yaşlı haliyle.Ele avuca sığmaz eylemci bir Celile'ydi artık.15 Temmuz 1950'de af yasası ile Nazım Hikmet özgürlüğüne kavuştu.Fakat Celile kısa bir süre sonra kalp krizi geçirerek ve ardında birçok tablo bırakarak hayata veda etti.Tarihe,edebiyata,sanata ilgisi olan,ön yargılarını yıkmak isteyen,herkese tavsiye edebileceğim bir kitap.Kesinlikle okuyun,insan olduğunuzu duyumsamak adına...Hapis yıllarında yazdığı,''Memleketimden İnsan Manzaraları'' adlı şiir kitabında yer verdiği kısa bir bölümü paylaşmak istiyorum sizinle son olarak. Merdivenlerde güneş yorgunluk ve telaş

Ve altın başlı kelebek ölüsü var

Kocaman insan ayaklarına aldırmadan

Bembeyaz upuzun taşın üstünde

Taşıyor karıncalar kelebeğin ölüsünü

Featured Review
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
bottom of page